Durup dururken düşünce diye sayıkladım. Işıktan hızlı bir şey. Işınlanmanın formülü bu bence. Bi de madde olarak başardık mıydı bu iş tamamdır. Ama nasıl işte amk.
Düşünceler beni öyle büyük bi hızla taşıyor ki çok yakın olsa bile varması imkansız olan yerlere. Işığı abi bağa da öğret şu hünerinden yav, hem bi de hızlanıyorsun sonra yavaşlıyorsun sonra oralarda bi gezinebiliyorsun yav, benim düğmeme bi basıyorlar duşta yanlışlıkla kaynar suyu açmış usain bolt gibi fırlıyorum yav dedirterekten götünde gezdirir.
İşte benim düşüncelerim yıllar önce bu muhabbeti zaten yaptı abi. Sen konuştun, ben konuştum, cafer araya girdi. Biz seninle yıllar önce iki lafın belini zaten kırdık ismet abi. Ben biraz aylaklığı sevdim. Kahvede okey oynayıp keriz oraleti içmeyi, iddaayı gelir kapısı olarak kullanmayı sevdim. Şimdi o kadar büyük boşluğa düştüm ki unutulmaz maçlar bile kurtarmaz beni dedim.
İsmet abi rakısından bi yudum aldı. Senin ben amına koyum dedi.
Teessüf edeceğime yanlışlıkla tebessüm edeceğimi anlayıp ani bir heyecanla teşekkür ettim.
Rakımı tazeledim.
Okursanız ekime okumazsanız sikime sloganıyla başladığım her cumartesi bi şey yazarım ki isimli misyonumun sonuna geldim. Peki her cumartesi yazdım mı. Tabii ki yazdım. Sonuçta cumartesi kişiye özeldir. Ben yine ara ara uğrarım buraya siz de çok şey yapmayın valla kafayı yersiniz diyerek bir başbakan gibi konuşmamı siktirip gidiyorum.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
1 Ekim 2016 Cumartesi
15 Eylül 2016 Perşembe
Ne Zaman Bunalıma Girsem Unutulmaz Maçlar Belgeselini İzlerim
"Ne zaman içimde büyük bir boşluk hissetsem, ne zaman galiba bu kez olmuycak lan, bala göte iyi geldik zaten bu günlere en iyisi siktir ediyim, en azından şimdilik eyyorlamam bu kadar olsun desem açarım Unutulmaz Maçlar belgeselini.
İlk izlediğim zamanı hatırlıyorum. Bir arkadaşımda vardı. Boş cd ver çekeyim sana demişti. İlk başta anlamamış salavat getir pezevenk diyerekten arkadaşıma saldırmıştım. Ben nerden bileyim ordaki çekmek kelimesinin kopyalamak anlamına geldiğini.
Sonraları kendime bir uğrak nokta haline getireceğim camında "boş cd bulunur" yazan dükkana dalıp şimdi arkadaşım bana bir belgesel verecek onun için boş cd istedi. Bi tane alabilir miyim dedim kibar bir dille. Ulan nerden biliyim ben belgesel kelimesinin porno yerine geçtiğini. Zaten ilk defa bir cd'ye dokunacağım. Heyecanla, sabırsızlıkla bekliyorum, o parıltısı, ışığa tutunca renk değiştirmesi büyük bir merak konusu bende. Dükkanda çalışan çocuk benim hayatıma renk katacak o nesneyi hazırlarken heyecanımın da yavaş yavaş dinmesiyle gözlerim etrafı görmeye başladı. Her yerde cd rafları, duvarlarda dev film afişleri. Hayatımın dönüm noktası şu an gerçekleşiyor diye düşündüm. O güne kadar video teknolojisine mağara duvarına yansıyan resimler olarak bakan ben.
Ben yine de sana iki cd vereyim belki belgesel sığmaz dedi pis pis sırıtan dükkan çalışanı. Orada olay çıkaracak halim yoktu çünkü bi an önce seyretmeliydim şu belgeseli.
Ertesi gün yan komşum eskiyen vcd playerını bana hediye etti kendisi dvd player almış onda hem cd hem de dvd oynatılabiliyormuş. Cd playerı benim televizyona bağladık taktık komşumla Unutulmaz Maçlar 1 yazan cd'yi izlemeye başladık. Yavaştan da gaza geliyoruz 1 bitti taktık Unutulmaz Maçlar 2 yazanı tüylerimiz diken diken, hepsi sonucunu bildiğimiz maçlar ama bi şeyler kıpraşıyor içimizde coştukça coşuyoruz kendimizi kaybediyoruz. Arada Mehmet Ali Birand çıkıyor, müzede kupaların içinde dolaşıyor. Şu an tam hatırlamıyorum ama sanırım daha Uefa'yı kazandığımız yıla bile gelemeden ikinci cd de bitiyor. Komşumla birbirimize bakıyoruz. Lan diyor komşum nerde Unutulmaz Maçlar 3 cd'si. Yok diyorum. Komşumun gözleri doluyor.
Ertesi gün arkadaşıma soruyorum toplamda kaç cd ediyor bu belgesel diye 4 diyor. Bir yandan iyi ki cd satan bebe beni yanlış anlayıp iki cd vermiş diye seviniyorum. Bir yandan da şimdi mi söylenir lan pezevenk, tüylerimiz havada kaldı diyerekten arkadaşıma ver ediyorum küsküyü.
Şimdi de bırakıyorum bu şimdiki zamanla anlatım işini geçiyorum geniş zamana. Çok saçma çünkü.
Demem o ki işin lütufla kimin nasıl hissettiğiyle alakası yok Akif'im. Sen yine ver selamını. Bırak olmuyorsa selamını alan lavuğa olmasın umut. Sen sırf benimle iki lafın belini kırabilmek için okulunu bırakmış, kumara başlamış, hayatı komple boşlamış bir insansın. Sen bari olmuyor mu lan acaba diye düşünme. Olmayacak şeyin peşine düşmezsin sen, bak yıllardır hayalini kurduğun şey oluyor, iki lafın belini kırıyoruz lan. Bırak kim seninle konuşurken sana büyük bir lütuf sunuyormuş gibi davranıyorsa davransın. Şüphesiz ki sen her şeyin en iyisin..."
İsmet abi dur yanlışlıkla Allah yaptın beni diye araya girdim. Birbirimize baktık. İsmet abi masadakilere baktı. Cafer abim bana baktı. Ben recep abiye baktım. Recep abi bana baktı, ismet abiye döndü. İsmet abi oturdu, rakıyı tazele dedi, konuşma boyunca içmeyip elinde tuttuğu için ısınmış. Rakıyı tazelerken abime baktım. Abim ismet abiye baktı. Recep abi bana baktı. Recep abiye baktım. O abime baktı. İsmet abi yeter dedi. Rakı bardağına baktım. İsmet abiye baktım. Ve ona dedim ki.
Haftaya efenim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
İlk izlediğim zamanı hatırlıyorum. Bir arkadaşımda vardı. Boş cd ver çekeyim sana demişti. İlk başta anlamamış salavat getir pezevenk diyerekten arkadaşıma saldırmıştım. Ben nerden bileyim ordaki çekmek kelimesinin kopyalamak anlamına geldiğini.
Sonraları kendime bir uğrak nokta haline getireceğim camında "boş cd bulunur" yazan dükkana dalıp şimdi arkadaşım bana bir belgesel verecek onun için boş cd istedi. Bi tane alabilir miyim dedim kibar bir dille. Ulan nerden biliyim ben belgesel kelimesinin porno yerine geçtiğini. Zaten ilk defa bir cd'ye dokunacağım. Heyecanla, sabırsızlıkla bekliyorum, o parıltısı, ışığa tutunca renk değiştirmesi büyük bir merak konusu bende. Dükkanda çalışan çocuk benim hayatıma renk katacak o nesneyi hazırlarken heyecanımın da yavaş yavaş dinmesiyle gözlerim etrafı görmeye başladı. Her yerde cd rafları, duvarlarda dev film afişleri. Hayatımın dönüm noktası şu an gerçekleşiyor diye düşündüm. O güne kadar video teknolojisine mağara duvarına yansıyan resimler olarak bakan ben.
Ben yine de sana iki cd vereyim belki belgesel sığmaz dedi pis pis sırıtan dükkan çalışanı. Orada olay çıkaracak halim yoktu çünkü bi an önce seyretmeliydim şu belgeseli.
Ertesi gün yan komşum eskiyen vcd playerını bana hediye etti kendisi dvd player almış onda hem cd hem de dvd oynatılabiliyormuş. Cd playerı benim televizyona bağladık taktık komşumla Unutulmaz Maçlar 1 yazan cd'yi izlemeye başladık. Yavaştan da gaza geliyoruz 1 bitti taktık Unutulmaz Maçlar 2 yazanı tüylerimiz diken diken, hepsi sonucunu bildiğimiz maçlar ama bi şeyler kıpraşıyor içimizde coştukça coşuyoruz kendimizi kaybediyoruz. Arada Mehmet Ali Birand çıkıyor, müzede kupaların içinde dolaşıyor. Şu an tam hatırlamıyorum ama sanırım daha Uefa'yı kazandığımız yıla bile gelemeden ikinci cd de bitiyor. Komşumla birbirimize bakıyoruz. Lan diyor komşum nerde Unutulmaz Maçlar 3 cd'si. Yok diyorum. Komşumun gözleri doluyor.
Ertesi gün arkadaşıma soruyorum toplamda kaç cd ediyor bu belgesel diye 4 diyor. Bir yandan iyi ki cd satan bebe beni yanlış anlayıp iki cd vermiş diye seviniyorum. Bir yandan da şimdi mi söylenir lan pezevenk, tüylerimiz havada kaldı diyerekten arkadaşıma ver ediyorum küsküyü.
Şimdi de bırakıyorum bu şimdiki zamanla anlatım işini geçiyorum geniş zamana. Çok saçma çünkü.
Demem o ki işin lütufla kimin nasıl hissettiğiyle alakası yok Akif'im. Sen yine ver selamını. Bırak olmuyorsa selamını alan lavuğa olmasın umut. Sen sırf benimle iki lafın belini kırabilmek için okulunu bırakmış, kumara başlamış, hayatı komple boşlamış bir insansın. Sen bari olmuyor mu lan acaba diye düşünme. Olmayacak şeyin peşine düşmezsin sen, bak yıllardır hayalini kurduğun şey oluyor, iki lafın belini kırıyoruz lan. Bırak kim seninle konuşurken sana büyük bir lütuf sunuyormuş gibi davranıyorsa davransın. Şüphesiz ki sen her şeyin en iyisin..."
İsmet abi dur yanlışlıkla Allah yaptın beni diye araya girdim. Birbirimize baktık. İsmet abi masadakilere baktı. Cafer abim bana baktı. Ben recep abiye baktım. Recep abi bana baktı, ismet abiye döndü. İsmet abi oturdu, rakıyı tazele dedi, konuşma boyunca içmeyip elinde tuttuğu için ısınmış. Rakıyı tazelerken abime baktım. Abim ismet abiye baktı. Recep abi bana baktı. Recep abiye baktım. O abime baktı. İsmet abi yeter dedi. Rakı bardağına baktım. İsmet abiye baktım. Ve ona dedim ki.
Haftaya efenim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
9 Eylül 2016 Cuma
Nedir Bu Bizdeki Netice Kalkıklığının Şeysi
Birisiyle konuşurken ya da selam verirken neden bunu büyük bir lütuf sunuyormuş gibi yapıyoruz. Çok büyük bi insan mıyız ya da karşımızdaki biz olmadan yaşayamıycak mı. Nedir bizdeki bu göt kalkıklığının sebebi. Ayrıca nedir bu her soru cümlesinin sonunda soru işareti aramak ya.
Neyin kuralcılığı bu. Neyin diktatörlüğü. Ya da neye karşı duruş. Neyin anarşikliği.
Noktalama işaretlerine ayar olduğumu bilenler bilir. En çok da noktaya ayar olurum. Ama ingilizcede en sevdiğim kelimeyi sorsanız 'point' derim. Hani merkez ya böyle. Nokta gibi ama değil.
Neyse siktirtmeyin şimdi noktanızı. Niye abi. Niye birisine selam verdiğimizde önümüzde diz çöküp kölemiz olmasını bekliyoruz. Niye milletin efendisi oluyoruz. İki dakka bi efendi olalım la. Adam olalım iki dakka. Neyin peşindeyiz oğlum biz. Niye dünyanın 'anchor point'i biziz.
Güzide gezegenimizi evrenin tam ortasında konumlandırmamızı anlıyorum. Çünkü evrenin nikahından hala bize galaksi ışıkları gelmeye devam ediyor. Daha tamamı gelmedi. Bi taraftan sınıra değmedik. E bu dünyanın bütün sınırlarını biliyoruz ama hala kendimizi merkeze niye koyuyoruz amına kodumun yerinde. Bütün evren bizim beynimizin etrafında dönüyormuş gibi geliyor belki ama beynimiz o evrenin içinde geziyor hacı abiler, dedim ve yerime sakince oturdum. Ulan kendi üstümden de konuştum, yapıyoruz dedim niye bu sessizlik oldu ki dedim. Rakımdan bi yudum aldım. Bi tane de beyaz leblebi koydum üstüne.
İsmet abiye baktım. Recep abiye baktım. Abim cafere baktım. Bi an heyecanlanıp kürek aradım. Ulan tam iki lafın belini kırıcaktık yine mi bozdum acaba mis gibi çalışan rakı masasını diye düşündüm.
İsmet abi kadehini kaptığı gibi ayağa kalktı ve dedi ki.
Haftaya efenim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Neyin kuralcılığı bu. Neyin diktatörlüğü. Ya da neye karşı duruş. Neyin anarşikliği.
Noktalama işaretlerine ayar olduğumu bilenler bilir. En çok da noktaya ayar olurum. Ama ingilizcede en sevdiğim kelimeyi sorsanız 'point' derim. Hani merkez ya böyle. Nokta gibi ama değil.
Neyse siktirtmeyin şimdi noktanızı. Niye abi. Niye birisine selam verdiğimizde önümüzde diz çöküp kölemiz olmasını bekliyoruz. Niye milletin efendisi oluyoruz. İki dakka bi efendi olalım la. Adam olalım iki dakka. Neyin peşindeyiz oğlum biz. Niye dünyanın 'anchor point'i biziz.
Güzide gezegenimizi evrenin tam ortasında konumlandırmamızı anlıyorum. Çünkü evrenin nikahından hala bize galaksi ışıkları gelmeye devam ediyor. Daha tamamı gelmedi. Bi taraftan sınıra değmedik. E bu dünyanın bütün sınırlarını biliyoruz ama hala kendimizi merkeze niye koyuyoruz amına kodumun yerinde. Bütün evren bizim beynimizin etrafında dönüyormuş gibi geliyor belki ama beynimiz o evrenin içinde geziyor hacı abiler, dedim ve yerime sakince oturdum. Ulan kendi üstümden de konuştum, yapıyoruz dedim niye bu sessizlik oldu ki dedim. Rakımdan bi yudum aldım. Bi tane de beyaz leblebi koydum üstüne.
İsmet abiye baktım. Recep abiye baktım. Abim cafere baktım. Bi an heyecanlanıp kürek aradım. Ulan tam iki lafın belini kırıcaktık yine mi bozdum acaba mis gibi çalışan rakı masasını diye düşündüm.
İsmet abi kadehini kaptığı gibi ayağa kalktı ve dedi ki.
Haftaya efenim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
1 Eylül 2016 Perşembe
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 7
Geçmiş Bölümlerin Özeti: İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu iş için okulu bırakıp kahvenin bir numaralı adamı oldum. Kahvedeki ocak bir aydır bozuk sürekli küçük yangınlar çıkıyor. Bir sabah yine yangın çıktı. Yedek yangın tüpü bitince ben yangın tüpü almaya gittim. Dönüşte bindiğim otobüste onu gördüm. O benden önceki durakta indi o sırada yangın tüplerinden birisi otobüsün içinde patladı. İsmet ve recep abiler otobüsten tüpleri alıp yangını söndürmeye koştular. Geldiklerinde Recep abideki küreği gören şoför beni mi döveceeniz diyip bana saldırdı. Şoförle yuri boyka misali dövüşüp oradan kaçmayı başardım. Yangını söndürmekte olan ismet abiden çay isteyince recep abi kürekle bana saldırdı. Kürek yangın tüpünü patlatıp rokete çevirdi. Roketimle mahalle turu atarken O'nun bizim eve girmek üzere olduğunu gördüm. Yanına gittim abim çıktı. İsmet abiyle iki lafın belini kırmam için rakı sofrası kurmayı önerdi. Bu fikri kutlarken kahvenin ordan bir ses duyduk. Ses silah sesiydi oraya doğru koştuk. İsmet ve recep abilerin ocağa ateş ettiğini gördüm. Olaylar olaylar yaşadım en son ben de ateş edip karakola düştüm. Karakoldan salıverildim, koşarak mahalleye gittim. Milleti helva yerken görüp yine bi hallere girdim sonra yangından kalan kürekle kafama vurdular ve bayıldım.
Gözümü açtığımda hepinizin de tahmin edebileceği gibi kahvedeki favori masamın üzerindeydim. Ana ilk defa haftaya neler olacak laflarından biri gerçek oldu kesin bu işte bi şey var kesin bi pislik var diye düşünürken O'nu gördüm. Abim cafer de değil. Kahve tezgahının üstüne yerleştirilmekte olan öz bacanaklar marka yepis yeni bir ocak. Öz bacanaklar benim en sevdiğim markadır ama rahmetlinin de hatrını düşünerek yeni ocağa biraz mesafeli yaklaştım.
Ya sonra dedim ki koy amına neyin mesafesi bu ya. Öz bacanaklar ulan bu öz bacanaklar. Mesafe tanır mı. İnsan gidip baçanağına mesafeli yaklaşabilir mi. Dünyada bi enişteye bi de bacanağa gönül koyamaz, tavır yapamaz, mesafeli hiç duramazsın. Valla bacanak dediğin adam bugüne bugün... Amaan ne diyoduk. Ocakla hemen tanışıp kaynaştım. Biraz zorlasak burdan su kaynatmayla espri çıkar mı diye düşündüm. Çıkmayacağını çamaşır makinesinin sıkma hızında kabul edip masama oturdum o da ne.
Lan bugün günlerden ne. Ben karakoldan ne zaman salıverildim. Allahım neler olur ya. Benim biraz kafamı dağıtmam lazım. Zaten bugün de ismet abiyle iki lafın belini kıramadım. Bir hışımla kahvenin önündeki boş sandalyelere yöneldim.
Tabi herkes içerde, herkes rahat, herkes yangında yanacağıma güneşte yanarım diyip dışarda oturma kafasından sıyrılmış, içerde okey oynamayı, batak atmayı özlemiş. Bu dünyada kafamı dinleyebilecek en güzel yer, yalnızlığımın derinliklerinde kendimi bulabileceğim yegane mekan bu kahvenin önüdür kardeşim dedim heyecanlanıp. Bi de bağırdım bunu derken.
İsmet abi elinde oralet ile -evet evet oralet ile- geldi. Masama bıraktı hiçbir sey söylemedi.
Önümüzdeki cumartesi: acaba ismet abinin tavrı neydi. Yoksa adam tavır yapmadı da bizim akif gereksiz yere mi alındı la. Adam içeri de dönmedi ki. Acaba yine dayak mı yok canım lan yoksa iki lafın belini mi kıracaklar haftaya. Buraları takip edin. Malum cumartesiler miladi değil gadir bey takvimine göre.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Gözümü açtığımda hepinizin de tahmin edebileceği gibi kahvedeki favori masamın üzerindeydim. Ana ilk defa haftaya neler olacak laflarından biri gerçek oldu kesin bu işte bi şey var kesin bi pislik var diye düşünürken O'nu gördüm. Abim cafer de değil. Kahve tezgahının üstüne yerleştirilmekte olan öz bacanaklar marka yepis yeni bir ocak. Öz bacanaklar benim en sevdiğim markadır ama rahmetlinin de hatrını düşünerek yeni ocağa biraz mesafeli yaklaştım.
Ya sonra dedim ki koy amına neyin mesafesi bu ya. Öz bacanaklar ulan bu öz bacanaklar. Mesafe tanır mı. İnsan gidip baçanağına mesafeli yaklaşabilir mi. Dünyada bi enişteye bi de bacanağa gönül koyamaz, tavır yapamaz, mesafeli hiç duramazsın. Valla bacanak dediğin adam bugüne bugün... Amaan ne diyoduk. Ocakla hemen tanışıp kaynaştım. Biraz zorlasak burdan su kaynatmayla espri çıkar mı diye düşündüm. Çıkmayacağını çamaşır makinesinin sıkma hızında kabul edip masama oturdum o da ne.
Lan bugün günlerden ne. Ben karakoldan ne zaman salıverildim. Allahım neler olur ya. Benim biraz kafamı dağıtmam lazım. Zaten bugün de ismet abiyle iki lafın belini kıramadım. Bir hışımla kahvenin önündeki boş sandalyelere yöneldim.
Tabi herkes içerde, herkes rahat, herkes yangında yanacağıma güneşte yanarım diyip dışarda oturma kafasından sıyrılmış, içerde okey oynamayı, batak atmayı özlemiş. Bu dünyada kafamı dinleyebilecek en güzel yer, yalnızlığımın derinliklerinde kendimi bulabileceğim yegane mekan bu kahvenin önüdür kardeşim dedim heyecanlanıp. Bi de bağırdım bunu derken.
İsmet abi elinde oralet ile -evet evet oralet ile- geldi. Masama bıraktı hiçbir sey söylemedi.
Önümüzdeki cumartesi: acaba ismet abinin tavrı neydi. Yoksa adam tavır yapmadı da bizim akif gereksiz yere mi alındı la. Adam içeri de dönmedi ki. Acaba yine dayak mı yok canım lan yoksa iki lafın belini mi kıracaklar haftaya. Buraları takip edin. Malum cumartesiler miladi değil gadir bey takvimine göre.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
30 Ağustos 2016 Salı
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 6
Geçmiş Bölümlerin Özeti: İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu iş için okulu bırakıp kahvenin bir numaralı adamı oldum. Kahvedeki ocak bir aydır bozuk sürekli küçük yangınlar çıkıyor. Bir sabah yine yangın çıktı. Yedek yangın tüpü bitince ben yangın tüpü almaya gittim. Dönüşte bindiğim otobüste onu gördüm. O benden önceki durakta indi o sırada yangın tüplerinden birisi otobüsün içinde patladı. İsmet ve recep abiler otobüsten tüpleri alıp yangını söndürmeye koştular. Geldiklerinde Recep abideki küreği gören şoför beni mi döveceeniz diyip bana saldırdı. Şoförle yuri boyka misali dövüşüp oradan kaçmayı başardım. Yangını söndürmekte olan ismet abiden çay isteyince recep abi kürekle bana saldırdı. Kürek yangın tüpünü patlatıp rokete çevirdi. Roketimle mahalle turu atarken O'nun bizim eve girmek üzere olduğunu gördüm. Yanına gittim abim çıktı. İsmet abiyle iki lafın belini kırmam için rakı sofrası kurmayı önerdi. Bu fikri kutlarken kahvenin ordan bir ses duyduk. Ses silah sesiydi oraya doğru koştuk. İsmet ve recep abilerin ocağa ateş ettiğini gördüm. Olaylar olaylar yaşadım en son ben de ateş edip karakola düştüm.
Gollumun mordordan salıverildiği gibi mahalle karakolundan salıverildim. İsminin birincisi, insanlar ve andalların ilk başkomiseri, mahalleye beş yıl önce atanmış, bütün sahip... şeyleri buuu ara ara mahalleye dadanan hırsızları, tinercileri def etmiş, ünü bütün dünyaya yayılmış, geleceğin emniyet müdürü, bütün müdürlerin korkulu rüyası namık başkomiser beni salıverdi. Salarken de saurondan beterim ben akif artık gözüm üstünde diye ekledi.
Üstümdeki aman yea nolucak sanki bi ocak vurduk rehavetiyle mahalleye döndüm. Mahalleye dönüşüm halk arasında bir şenlik yaratmazken kurulmayan platformda konserler olmadı, belediye başkanından ödüller almadım. Sürekli striptiz yapan kızların da ortalıktan kaybolmasıyla her şeyin normale döndüğünü anlayıp büyük bir sevinçle kahveye doğru koştum.
Kahvede bir yas havası. Bir sus pus durumlar. Bir fıstıklı helva. Bir ismet abinin ortalıkta olmaması. Recep abinin yanına oturdum bunda bi ağlama. Kenan komutanın fatih ölünce yaptığı gibi olamaz olamaz olamaz kessinlikle olamaz böyle bir şey dedim ismetin kahvesi ismetin kahvesi. Ben gidince birbirinizi mi vurdunuz dedim. Cenaze kaçta la dedim. Ben ne kadar yattım olum içerde dedim. Kaç yılındayız demeye kalmadı ismet abi yangından kalan küreği ağzımın ortasına bi savurdu.
Yanaklarından mutlulukla karışık kürek acısı gözyaşları süzülmeye başladı. İsmet abiye sarıldım sonra da bayıldım.
Önümüzdeki cumartesi: Acaba Akif gözünü nerede açacak. Bir hastane mi yoksa bir birahane mi. Bir ev mi yoksa kahvede favorisi haline gelmiş masanın üstü mü. Bu helva da neydi şimdi.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Gollumun mordordan salıverildiği gibi mahalle karakolundan salıverildim. İsminin birincisi, insanlar ve andalların ilk başkomiseri, mahalleye beş yıl önce atanmış, bütün sahip... şeyleri buuu ara ara mahalleye dadanan hırsızları, tinercileri def etmiş, ünü bütün dünyaya yayılmış, geleceğin emniyet müdürü, bütün müdürlerin korkulu rüyası namık başkomiser beni salıverdi. Salarken de saurondan beterim ben akif artık gözüm üstünde diye ekledi.
Üstümdeki aman yea nolucak sanki bi ocak vurduk rehavetiyle mahalleye döndüm. Mahalleye dönüşüm halk arasında bir şenlik yaratmazken kurulmayan platformda konserler olmadı, belediye başkanından ödüller almadım. Sürekli striptiz yapan kızların da ortalıktan kaybolmasıyla her şeyin normale döndüğünü anlayıp büyük bir sevinçle kahveye doğru koştum.
Kahvede bir yas havası. Bir sus pus durumlar. Bir fıstıklı helva. Bir ismet abinin ortalıkta olmaması. Recep abinin yanına oturdum bunda bi ağlama. Kenan komutanın fatih ölünce yaptığı gibi olamaz olamaz olamaz kessinlikle olamaz böyle bir şey dedim ismetin kahvesi ismetin kahvesi. Ben gidince birbirinizi mi vurdunuz dedim. Cenaze kaçta la dedim. Ben ne kadar yattım olum içerde dedim. Kaç yılındayız demeye kalmadı ismet abi yangından kalan küreği ağzımın ortasına bi savurdu.
Yanaklarından mutlulukla karışık kürek acısı gözyaşları süzülmeye başladı. İsmet abiye sarıldım sonra da bayıldım.
Önümüzdeki cumartesi: Acaba Akif gözünü nerede açacak. Bir hastane mi yoksa bir birahane mi. Bir ev mi yoksa kahvede favorisi haline gelmiş masanın üstü mü. Bu helva da neydi şimdi.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
25 Ağustos 2016 Perşembe
Yar Bana Bir Eğlence Medet
Yedi sekiz senedir başıma gelen en güzel hadise özer aydoğanın uykusuz dergisine transferi.
Kaç yıldır karikatür gibi bi hayat yaşadığımı, kaç yıldır maaşlı ruh hastası olduğumu bilmiyorum. Kaç yıldır mizah dergisi okuduğumu bilmiyorum. Mizah dergisi okuyup okumadığımı bile bilmiyorum. Bi şekilde zamanın geçtiğini düşünüyorum. Gerçi ondan da tam emin değilim ama boyum uzadı, saçlarım seyrekleşti ne biliyim yamuk olsa da sakalım bile çıktı. Sakal demişken. Hep vardı gibi geldi bi an. Kendimi hep sakallı hatırlıyorum, elim çeneme her gittiğinde bir kıl yumağına çarpıyor.
İyi de niye amk. Niye yedi sekiz senedir başıma gelen en güzel hadise özer aydoğanın uykusuz dergisine transferi. Yedi sekiz yıl önce daha önemli ne olmuş olabilir ki. Şu an kaç yaşımda olduğumdan emin değilim ama... Yaşım mı dedim. Sahiplenişe, tutkuya bak hele. Daha kaç olduğunu bilmediğim bi "yaşım" var. Yedi sekiz sene öncesi nereye denk gelmiş olabilir ki şimdi. En fazla bisiklete atlayıp muhtarın kirazına dalmışızdır. E bizde de vardı kiraz. Tadı çıkmıyo kafasında da değildik ağaca çıkıp uzun süre yerdik diye hatırlıyorum. Bisikletle gidemediğimiz için mi öyle oluyodu acaba.
Yedi sekiz sene önce ne olmuş olabilir ki. Özer aydoğanın uykusuza transferinden önemli.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 6 cumartesi burlarda.
Kaç yıldır karikatür gibi bi hayat yaşadığımı, kaç yıldır maaşlı ruh hastası olduğumu bilmiyorum. Kaç yıldır mizah dergisi okuduğumu bilmiyorum. Mizah dergisi okuyup okumadığımı bile bilmiyorum. Bi şekilde zamanın geçtiğini düşünüyorum. Gerçi ondan da tam emin değilim ama boyum uzadı, saçlarım seyrekleşti ne biliyim yamuk olsa da sakalım bile çıktı. Sakal demişken. Hep vardı gibi geldi bi an. Kendimi hep sakallı hatırlıyorum, elim çeneme her gittiğinde bir kıl yumağına çarpıyor.
İyi de niye amk. Niye yedi sekiz senedir başıma gelen en güzel hadise özer aydoğanın uykusuz dergisine transferi. Yedi sekiz yıl önce daha önemli ne olmuş olabilir ki. Şu an kaç yaşımda olduğumdan emin değilim ama... Yaşım mı dedim. Sahiplenişe, tutkuya bak hele. Daha kaç olduğunu bilmediğim bi "yaşım" var. Yedi sekiz sene öncesi nereye denk gelmiş olabilir ki şimdi. En fazla bisiklete atlayıp muhtarın kirazına dalmışızdır. E bizde de vardı kiraz. Tadı çıkmıyo kafasında da değildik ağaca çıkıp uzun süre yerdik diye hatırlıyorum. Bisikletle gidemediğimiz için mi öyle oluyodu acaba.
Yedi sekiz sene önce ne olmuş olabilir ki. Özer aydoğanın uykusuza transferinden önemli.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 6 cumartesi burlarda.
18 Ağustos 2016 Perşembe
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 5
Geçmiş Bölümlerin Özeti: İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu iş için okulu bırakıp kahvenin bir numaralı adamı oldum. Kahvedeki ocak bir aydır bozuk sürekli küçük yangınlar çıkıyor. Bir sabah yine yangın çıktı. Yedek yangın tüpü bitince ben yangın tüpü almaya gittim. Dönüşte bindiğim otobüste onu gördüm. O benden önceki durakta indi o sırada yangın tüplerinden birisi otobüsün içinde patladı. İsmet ve recep abiler otobüsten tüpleri alıp yangını söndürmeye koştular. Geldiklerinde Recep abideki küreği gören şoför beni mi döveceeniz diyip bana saldırdı. Şoförle yuri boyka misali dövüşüp oradan kaçmayı başardım. Yangını söndürmekte olan ismet abiden çay isteyince recep abi kürekle bana saldırdı. Kürek yangın tüpünü patlatıp rokete çevirdi. Roketimle mahalle turu atarken O'nun bizim eve girmek üzere olduğunu gördüm. Yanına gittim abim çıktı. İsmet abiyle iki lafın belini kırmam için rakı sofrası kurmayı önerdi. Bu fikri kutlarken kahvenin ordan bir ses duyduk.
Abim sesi duyunca hemen belediyenin kurduğu platformdan atlayıp kahveye doğru koştu. Lan nooluyo bu adama dedim ya. Hem benim hayat amacımı gerçekleştirmek için düğmeye bastı, hem de koşa koşa ismet abinin kahvesinden gelen silah sesine doğru yol aldı. Lan bi dakka silah sesi geldi ananı sikiyim. Diyip kahveye koşmamla gördüğüm manzara karşısında şoka girip wefad etmem bir oldu.
Ordan abim çıktı geldi iki tokat attı bana. Kak lan pezevenk ocağa ateş ediyolar sen ölüyosun. Bi işi de doğru yap bi kere de dünyanın merkez noktasını tuttur, hem yanlış yere odaklanıyosun hem odaklandığın şeyle ilgilenmiyorsun kak. Ocağın önüne portal açtın da kurşun sana geldi sanki yavşak dedi. Ben de üsturuplu bir şekilde yerden kalkıp ismet abiden silahı aldım. Bu sırada sesim orhan gencebay duruşum pulp fictiondaki john travolta gibiydi.
Sonra ben ne yapıyorum diyip koştum sarıldım ocağa. Acaba hikaye biter mi diye düşündüm. Zaten birkaç güne ismet abiyle kuracağımız rakı sofrası aklıma geldi.
Haa dedim. Demek dedim başka bi şey var bu işte agaa. Öyle başrol hedefine ulaşınca bitmeyen hikaye demek ki bu dedim. Anaa dedim ya boşuna eziyet çekmişiz bi aydır. Vay halime dedim yananzi ya. Neler neler dedim. Zaten beş bölümdür bu hikayenin içindeyim daha öğlen olmadı amk dedim. İçim rahatladı. Mahallemizin çocuğu yangın tüpçüsü ozana ettiğim küfürleri geri aldım.
Silahı tekrar alıp bikaç kurşun da ben sıktım amına kodumun ocağına. Tam kollarımı iki yana açtım edriyıııın diye bağırıcam hoop iki yandan bizim mahalle karakolunun polis memurları ihsanla ahmet koluma girdi. Baktım bırakmıyorlar neydi lan onu tekniği diyip debelendim sonra şaka la şaka diyip onlar da ocağa ateş etmeye başladı. Abim yıllarca evde sakladığı dedemden kalma barut teperek ateşlenen silahı getirdi. Demin striptiz yapan kızlar şimdi ellerinde hafif makineli silahlarla ocağa saydırmaya başladı. Bi anda ortalığı demlenmek üzere olan çay ve barut kokusu aldı derken ihsanla ahmet beni arabaya davet ettiler.
Mermi vereceklerini anlayıp hemen koştum peşlerinden ama bu kez yanlış anlamışım. Koluma kelepçeyi geçirip şimdi o kadar ses oldu kimseyi almadan gidersek namık başkomiser ebemize atlar dediler.
Önümüzdeki cumartesi: Acaba akifin başı büyük bir belaya mı girdi. Yoksa flash forward yapıp buraları hep atlıycak mıyız. Belki de felçlidir ve her şey onun kafasındadır gdkdsghssgsba
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Abim sesi duyunca hemen belediyenin kurduğu platformdan atlayıp kahveye doğru koştu. Lan nooluyo bu adama dedim ya. Hem benim hayat amacımı gerçekleştirmek için düğmeye bastı, hem de koşa koşa ismet abinin kahvesinden gelen silah sesine doğru yol aldı. Lan bi dakka silah sesi geldi ananı sikiyim. Diyip kahveye koşmamla gördüğüm manzara karşısında şoka girip wefad etmem bir oldu.
Ordan abim çıktı geldi iki tokat attı bana. Kak lan pezevenk ocağa ateş ediyolar sen ölüyosun. Bi işi de doğru yap bi kere de dünyanın merkez noktasını tuttur, hem yanlış yere odaklanıyosun hem odaklandığın şeyle ilgilenmiyorsun kak. Ocağın önüne portal açtın da kurşun sana geldi sanki yavşak dedi. Ben de üsturuplu bir şekilde yerden kalkıp ismet abiden silahı aldım. Bu sırada sesim orhan gencebay duruşum pulp fictiondaki john travolta gibiydi.
Sonra ben ne yapıyorum diyip koştum sarıldım ocağa. Acaba hikaye biter mi diye düşündüm. Zaten birkaç güne ismet abiyle kuracağımız rakı sofrası aklıma geldi.
Haa dedim. Demek dedim başka bi şey var bu işte agaa. Öyle başrol hedefine ulaşınca bitmeyen hikaye demek ki bu dedim. Anaa dedim ya boşuna eziyet çekmişiz bi aydır. Vay halime dedim yananzi ya. Neler neler dedim. Zaten beş bölümdür bu hikayenin içindeyim daha öğlen olmadı amk dedim. İçim rahatladı. Mahallemizin çocuğu yangın tüpçüsü ozana ettiğim küfürleri geri aldım.
Silahı tekrar alıp bikaç kurşun da ben sıktım amına kodumun ocağına. Tam kollarımı iki yana açtım edriyıııın diye bağırıcam hoop iki yandan bizim mahalle karakolunun polis memurları ihsanla ahmet koluma girdi. Baktım bırakmıyorlar neydi lan onu tekniği diyip debelendim sonra şaka la şaka diyip onlar da ocağa ateş etmeye başladı. Abim yıllarca evde sakladığı dedemden kalma barut teperek ateşlenen silahı getirdi. Demin striptiz yapan kızlar şimdi ellerinde hafif makineli silahlarla ocağa saydırmaya başladı. Bi anda ortalığı demlenmek üzere olan çay ve barut kokusu aldı derken ihsanla ahmet beni arabaya davet ettiler.
Mermi vereceklerini anlayıp hemen koştum peşlerinden ama bu kez yanlış anlamışım. Koluma kelepçeyi geçirip şimdi o kadar ses oldu kimseyi almadan gidersek namık başkomiser ebemize atlar dediler.
Önümüzdeki cumartesi: Acaba akifin başı büyük bir belaya mı girdi. Yoksa flash forward yapıp buraları hep atlıycak mıyız. Belki de felçlidir ve her şey onun kafasındadır gdkdsghssgsba
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
13 Ağustos 2016 Cumartesi
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 4
Geçmiş Bölümlerin Özeti: İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu iş için okulu bırakıp kahvenin bir numaralı adamı oldum. Kahvedeki ocak bir aydır bozuk sürekli küçük yangınlar çıkıyor. Bir sabah yine yangın çıktı. Yedek yangın tüpü bitince ben yangın tüpü almaya gittim. Dönüşte bindiğim otobüste onu gördüm. O benden önceki durakta indi o sırada yangın tüplerinden birisi otobüsün içinde patladı. İsmet ve recep abiler otobüsten tüpleri alıp yangını söndürmeye koştular. Geldiklerinde Recep abideki küreği gören şoför beni mi döveceeniz diyip bana saldırdı. Şoförle yuri boyka misali dövüşüp oradan kaçmayı başardım.
İsmet ve recep abiler ben gittiğimde çoktan yangını söndürmüştü. Elimde otobüsten çaldığım yangın tüpüyle kahvenin önündeki bir sandalyeye oturdum nefes nefese kalmıştım ama yine de su yerine çay istedim. Recep abinin elindeki kürekle ağzıma vuracağını anlayıp ışık hızında yere koyduğum yangın tüpünü yüzüme siper ettim. Ulan adam dik de sallamadı bildiğin kapatma yaparak savurdu küreği ama yangın tüpünü patlattı. Tabi tüp patlayınca ister istemez içindeki her şey recep abinin üstüne doğru püskürmeye başladı. Ama tüpün itiş kuvveti o kadar fazla çıktı ki recep abinin çekim kuvvetinden kurtulup kahvenin içine doğru uçmaya başladım.
Dedim hazır roketi bulmuşum bir mahalle turu yaparım. Hemen cevirdim deliği dünyaya doğru hoop atladım tüpün üstüne. Biraz yükseldikten sonra yön verme işini de ayarladım başladım mahalle turuna. Hayatımın en etkileyici yolculuğunu yapıyordum. Gitmiyomuş gibi ama gidiyo o kadar tarif ediyim. Tabi turu tam yapıcam ama bi yandan da kafam o'nda, otobüsten beri büyük şaşkınlık içindeyim. Dedim şunu bulayım. Buldum.
Aman allahım. Gözlerime inanamadım. Kırk yıllık piyanist arkadaşım... Bu hikaye hep araya giriyor. Neyse. 36 yıl dünya 4 yıl da taşak arkadaşım Cafer lan bu dedim. Benim bir eski versiyonum. Anamla babamın benden hemen önce çıkarttığı sürüm. Bizim eve girmek üzere. Huoop dedim birader sen ne ayaksın. Ne ayağı lan eve gidiyorum işte dedi. Otobüste sana bakarken tüpleri hep devirdim bi yardım etmedin ayıp değil mi yaptığın insan kardeşine yardım eder dedim. Ben sizin mücadelenize karşıyım kardeşim dedi. O ara benim tüpün basıncı da yavaş yavaş azalmaya başladı yere doğru yaklaşıp tüpten atladım. Dedim nolmuş yangın çıkıyorsa bu kadar insan hep bu cümbüşün peşinde senin gibi salak salak işlerle uğraşmıyo noldu senin bi adamla gürcistandan üstünüze et bağlayıp bavul et ticareti yapacaktınız dedim. Gitmiyor musun hala amına koyum çok sıkıldım senden dedim. Düşününce karadeniz bana göre değilmiş gibi geldi dedi. İyi de babam yavaştan kıllanmaya başlıyo zaten yenge de terk etti gitti seni yakında senin eve baskın yaparız haberin olsun dedim. Lan en azından benim kendi evim var sen hala bizimkilerle aynı evdesin dedi. Sanki evi kendin aldın evlendin diye sana verdik orayı önce ben evlenseydim benim olurdu dedim. Evlenseydin o zaman pezevenk dedi sanki tuttuk seni amına koyum karşı çıktık sanki dedi.
Hemen savunmaya geçip hayat amacımı tekrar etmek için lafa girdim. Benim en.... Benim en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak diye araya girdi. Ne var lan bu ismet abide ayarlayalım bi akşam rakı sofrası istediğin muhabbeti et bre pezevenk dedi.
Hayatım boyunca bu kadar mantıklı bir şey duymamıştım. Hemen yere attığım boş yangın tüpünden bir kupa yapıp abime teslim ettim o sırada bizim mahalle takımı maçtan yeni çıkmış kupa törenini görünce koşarak geldiler. Büyük bir platform kuruldu mahalle muhtarı ve ibb başkanı abime karşı büyük teşekkürlerini dile getirdi.
Hamza hamzaoğlu telefonla arayıp yıllardır dengeyi savunurum böyle bir denge kuramadım böyle bir orta yol bulamadım dedi. Babam balkondan konfetiler patlatıyor. İki sokak aşağıdaki kız yurdundan kızlar çıkmış striptiz yaparak abime doğru geliyor. Abimde tabi bir netice yükselmesi baş gösteriyor derken kahvenin ordan bir ses duyuyoruz...
Önümüzdeki cumartesi: acaba ses bir insan sesi mi yoksa ocaktan gelen bir patlama sesi mi, at kişnemesi bile olabilir. Rakı masası ne zaman kurulacak. Yoksa bizim akif bir müdavim olma yoluna mı giriyor.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
İsmet ve recep abiler ben gittiğimde çoktan yangını söndürmüştü. Elimde otobüsten çaldığım yangın tüpüyle kahvenin önündeki bir sandalyeye oturdum nefes nefese kalmıştım ama yine de su yerine çay istedim. Recep abinin elindeki kürekle ağzıma vuracağını anlayıp ışık hızında yere koyduğum yangın tüpünü yüzüme siper ettim. Ulan adam dik de sallamadı bildiğin kapatma yaparak savurdu küreği ama yangın tüpünü patlattı. Tabi tüp patlayınca ister istemez içindeki her şey recep abinin üstüne doğru püskürmeye başladı. Ama tüpün itiş kuvveti o kadar fazla çıktı ki recep abinin çekim kuvvetinden kurtulup kahvenin içine doğru uçmaya başladım.
Dedim hazır roketi bulmuşum bir mahalle turu yaparım. Hemen cevirdim deliği dünyaya doğru hoop atladım tüpün üstüne. Biraz yükseldikten sonra yön verme işini de ayarladım başladım mahalle turuna. Hayatımın en etkileyici yolculuğunu yapıyordum. Gitmiyomuş gibi ama gidiyo o kadar tarif ediyim. Tabi turu tam yapıcam ama bi yandan da kafam o'nda, otobüsten beri büyük şaşkınlık içindeyim. Dedim şunu bulayım. Buldum.
Aman allahım. Gözlerime inanamadım. Kırk yıllık piyanist arkadaşım... Bu hikaye hep araya giriyor. Neyse. 36 yıl dünya 4 yıl da taşak arkadaşım Cafer lan bu dedim. Benim bir eski versiyonum. Anamla babamın benden hemen önce çıkarttığı sürüm. Bizim eve girmek üzere. Huoop dedim birader sen ne ayaksın. Ne ayağı lan eve gidiyorum işte dedi. Otobüste sana bakarken tüpleri hep devirdim bi yardım etmedin ayıp değil mi yaptığın insan kardeşine yardım eder dedim. Ben sizin mücadelenize karşıyım kardeşim dedi. O ara benim tüpün basıncı da yavaş yavaş azalmaya başladı yere doğru yaklaşıp tüpten atladım. Dedim nolmuş yangın çıkıyorsa bu kadar insan hep bu cümbüşün peşinde senin gibi salak salak işlerle uğraşmıyo noldu senin bi adamla gürcistandan üstünüze et bağlayıp bavul et ticareti yapacaktınız dedim. Gitmiyor musun hala amına koyum çok sıkıldım senden dedim. Düşününce karadeniz bana göre değilmiş gibi geldi dedi. İyi de babam yavaştan kıllanmaya başlıyo zaten yenge de terk etti gitti seni yakında senin eve baskın yaparız haberin olsun dedim. Lan en azından benim kendi evim var sen hala bizimkilerle aynı evdesin dedi. Sanki evi kendin aldın evlendin diye sana verdik orayı önce ben evlenseydim benim olurdu dedim. Evlenseydin o zaman pezevenk dedi sanki tuttuk seni amına koyum karşı çıktık sanki dedi.
Hemen savunmaya geçip hayat amacımı tekrar etmek için lafa girdim. Benim en.... Benim en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak diye araya girdi. Ne var lan bu ismet abide ayarlayalım bi akşam rakı sofrası istediğin muhabbeti et bre pezevenk dedi.
Hayatım boyunca bu kadar mantıklı bir şey duymamıştım. Hemen yere attığım boş yangın tüpünden bir kupa yapıp abime teslim ettim o sırada bizim mahalle takımı maçtan yeni çıkmış kupa törenini görünce koşarak geldiler. Büyük bir platform kuruldu mahalle muhtarı ve ibb başkanı abime karşı büyük teşekkürlerini dile getirdi.
Hamza hamzaoğlu telefonla arayıp yıllardır dengeyi savunurum böyle bir denge kuramadım böyle bir orta yol bulamadım dedi. Babam balkondan konfetiler patlatıyor. İki sokak aşağıdaki kız yurdundan kızlar çıkmış striptiz yaparak abime doğru geliyor. Abimde tabi bir netice yükselmesi baş gösteriyor derken kahvenin ordan bir ses duyuyoruz...
Önümüzdeki cumartesi: acaba ses bir insan sesi mi yoksa ocaktan gelen bir patlama sesi mi, at kişnemesi bile olabilir. Rakı masası ne zaman kurulacak. Yoksa bizim akif bir müdavim olma yoluna mı giriyor.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
5 Ağustos 2016 Cuma
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 3
Önceki iki bölümün özeti: İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu iş için okulu bırakıp kahvenin bir numaralı adamı oldum. Kahvedeki ocak bir aydır bozuk sürekli küçük yangınlar çıkıyor. Bir sabah yine yangın çıktı. Yedek yangın tüpü bitince ben yangın tüpü almaya gittim. Dönüşte bindiğim otobüste onu gördüm.
O benden bi durak önce indi. Dedim lan acaba. Gittim otobüsün arka tarafına camdan son bi kez daha baktım. Otobüs sağa döndü hemen koştum cama yapışıyım derken bağladığım yangın tüpleri bi anda dağıldı. Ulan inicem de bu durakta. Tüpleri toplayım derken durağı kaçırdım. Kaptana arkadan arkadan bağırırken tüplerden bi tanesi kendini saldı otobüsün içine. Bir duman, bir toz bulutu derken kaptan sağa çekti.
Kaptanla aramda çıkacak olan, hatta belki ucu kavgaya kadar gidecek olan münakaşayı önceden sezdiğim için hemen telefonuma sarıldım. Aradım ismet abiyi telefon daha çalarken boşalan yangın tüpüyle kaptana saldırdım. Kaptan hamlemi öyle bir ustalıkla savuşturdu ki tam alkışa başlamışken ismet abiyle recep abi koşarak geldi. Kaptan recep abinin elindeki küreği görünce noldu lan beni mi döveceeniz hee beni mi döveceeniz gibisinden laflar etti.
Tabii ki kürek kavga için değil olası yangın tehlikesi içindi. Arkadan mahallenin sirsari çocuklarından aykutun ismet abiee yanıyooorr diye bağırdığını duymamızla ismet abiyle recep abinin yangın tüplerini kapıp koşması bir oldu.
Ben de böyle boşta kalınca kaptanla tekrar göz göze geldik. Şoför koltuğuna doğru bi bakış atıp tam koşmaya başlamıştım ki kaptan hamlemi önceden anlayıp çelmeyi taktı. Yerden kalkmamla şoför koltuğunun yanındaki yangın tüpüne sarılmam bir oldu.
Yangın tüpünü alıp kapının düğmesine ne ara bastıysam artık aşağı atladım koştura koştura kahveye gittim.
Önümüzdeki cumartesi: acaba akif otobüste kimi gördü, acaba yangın çok büyük mü, acaba tam akifi kovalarken yüzüne kapı kapanan kaptan neler yapacak.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
O benden bi durak önce indi. Dedim lan acaba. Gittim otobüsün arka tarafına camdan son bi kez daha baktım. Otobüs sağa döndü hemen koştum cama yapışıyım derken bağladığım yangın tüpleri bi anda dağıldı. Ulan inicem de bu durakta. Tüpleri toplayım derken durağı kaçırdım. Kaptana arkadan arkadan bağırırken tüplerden bi tanesi kendini saldı otobüsün içine. Bir duman, bir toz bulutu derken kaptan sağa çekti.
Kaptanla aramda çıkacak olan, hatta belki ucu kavgaya kadar gidecek olan münakaşayı önceden sezdiğim için hemen telefonuma sarıldım. Aradım ismet abiyi telefon daha çalarken boşalan yangın tüpüyle kaptana saldırdım. Kaptan hamlemi öyle bir ustalıkla savuşturdu ki tam alkışa başlamışken ismet abiyle recep abi koşarak geldi. Kaptan recep abinin elindeki küreği görünce noldu lan beni mi döveceeniz hee beni mi döveceeniz gibisinden laflar etti.
Tabii ki kürek kavga için değil olası yangın tehlikesi içindi. Arkadan mahallenin sirsari çocuklarından aykutun ismet abiee yanıyooorr diye bağırdığını duymamızla ismet abiyle recep abinin yangın tüplerini kapıp koşması bir oldu.
Ben de böyle boşta kalınca kaptanla tekrar göz göze geldik. Şoför koltuğuna doğru bi bakış atıp tam koşmaya başlamıştım ki kaptan hamlemi önceden anlayıp çelmeyi taktı. Yerden kalkmamla şoför koltuğunun yanındaki yangın tüpüne sarılmam bir oldu.
Yangın tüpünü alıp kapının düğmesine ne ara bastıysam artık aşağı atladım koştura koştura kahveye gittim.
Önümüzdeki cumartesi: acaba akif otobüste kimi gördü, acaba yangın çok büyük mü, acaba tam akifi kovalarken yüzüne kapı kapanan kaptan neler yapacak.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
31 Temmuz 2016 Pazar
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 2
Elimde iki tane boş yangın tüpüyle evin önünde bir aydır yatan motoruma doğru ilerledim. Yolda aklımda tek bi soru vardı. Acaba bugün ismet abiyle iki lafın belini kırabilecek miyim. Bi de motorda benzin var mı. Bi de ben dönmeden bi yangın daha çıkar mı. Bi de... Neyse şimdi.
Binanın bahçesine girdim. Motorun üstündeki brandada uyuyan mahalle kedimiz cemili rica minnet inmeye ikna ettim ve brandayı açtım. Bir de ne göreyim. Gözlerime inanamadım. Kırk yıllık piyanist... O başka hikayeydi. Boş tüpleri motorun iki yanına bağladım ve bir hışımla bahçeden çıktım. Biraz gittikten sonra kaskı takmayı unuttuğumu fark ettim. Koşarak evden kaskı aldım bindim sürdüm falan filan. Kahvenin önünden geçerken ismet abi yolumu kesti.
Ben çıktıktan sonra kalan son tüpü de bitirmiş onu verdi. Ben yokken bi yangın daha çıkar diye de emekli itfaiyeci recep abiyi erkenden çağırmış bugün onun yanına dönüp planlar oluşturmaya başladılar. Ben de milletin arabasındaki yangın tüplerini alın. Belki faydası olur diyip gazladım.
Aynı zamanda bizim mahallenin çocuğu olan ozanın çalıştığı dükkana girdim. Boş yangın tüplerini verip şunları bi değiştirin dedim. Ozan yine ocak mı dedi. Mağrur bi bakış attım. Değiştirin artık şunu tüpe verdiğiniz parayla bi dünya ocak alırdınız şimdiye günde en az iki tüp bitiriyosunuz. Eve her gidişimde tüp taşımaktan anam gondiklendi sabah akşam tüp taşıyorum yapmayın etmeyin dedi. Ocak değişirse ismet abinin uğraşacak bi şeyi kalmaz boşa çıkar ben de o zaman iki lafın belini kırarım hikaye biter aç kalırız dedim. Tüp mü taşıyım dedi. Kötü ocak mı alalım dedim. O arada yeni tüpler geldi. Motora bağladım bindim ama motor çalışmadı.
Sağını solunu kurcaladım ama kaybedecek zaman yoktu. Elimde üç tane yangın tüpüyle otobüse bindim. Tam oturmadan önce onu gördüm. Mahalleye yeni mi taşındı acaba bu dedim. Baktım tekrar. Yangın tüpünün biri elimden kaydı onu yerden kaldırırken tekrar baktım bu kez de başka tüp düştü. Tüpleri birbirine bağladım tekrar baktım. Allah allaa dedim ya.
Önümüzdeki cumartesi: Akif acaba kimi gördü. Tüpleri zamanında yetiştirebilecek mi. Yoksa döndüğünde itfaiye aracıyla mı karşılaşacak. Buralarda kim bilir neler olacak neler efendim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Binanın bahçesine girdim. Motorun üstündeki brandada uyuyan mahalle kedimiz cemili rica minnet inmeye ikna ettim ve brandayı açtım. Bir de ne göreyim. Gözlerime inanamadım. Kırk yıllık piyanist... O başka hikayeydi. Boş tüpleri motorun iki yanına bağladım ve bir hışımla bahçeden çıktım. Biraz gittikten sonra kaskı takmayı unuttuğumu fark ettim. Koşarak evden kaskı aldım bindim sürdüm falan filan. Kahvenin önünden geçerken ismet abi yolumu kesti.
Ben çıktıktan sonra kalan son tüpü de bitirmiş onu verdi. Ben yokken bi yangın daha çıkar diye de emekli itfaiyeci recep abiyi erkenden çağırmış bugün onun yanına dönüp planlar oluşturmaya başladılar. Ben de milletin arabasındaki yangın tüplerini alın. Belki faydası olur diyip gazladım.
Aynı zamanda bizim mahallenin çocuğu olan ozanın çalıştığı dükkana girdim. Boş yangın tüplerini verip şunları bi değiştirin dedim. Ozan yine ocak mı dedi. Mağrur bi bakış attım. Değiştirin artık şunu tüpe verdiğiniz parayla bi dünya ocak alırdınız şimdiye günde en az iki tüp bitiriyosunuz. Eve her gidişimde tüp taşımaktan anam gondiklendi sabah akşam tüp taşıyorum yapmayın etmeyin dedi. Ocak değişirse ismet abinin uğraşacak bi şeyi kalmaz boşa çıkar ben de o zaman iki lafın belini kırarım hikaye biter aç kalırız dedim. Tüp mü taşıyım dedi. Kötü ocak mı alalım dedim. O arada yeni tüpler geldi. Motora bağladım bindim ama motor çalışmadı.
Sağını solunu kurcaladım ama kaybedecek zaman yoktu. Elimde üç tane yangın tüpüyle otobüse bindim. Tam oturmadan önce onu gördüm. Mahalleye yeni mi taşındı acaba bu dedim. Baktım tekrar. Yangın tüpünün biri elimden kaydı onu yerden kaldırırken tekrar baktım bu kez de başka tüp düştü. Tüpleri birbirine bağladım tekrar baktım. Allah allaa dedim ya.
Önümüzdeki cumartesi: Akif acaba kimi gördü. Tüpleri zamanında yetiştirebilecek mi. Yoksa döndüğünde itfaiye aracıyla mı karşılaşacak. Buralarda kim bilir neler olacak neler efendim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
29 Temmuz 2016 Cuma
Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 1
İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu amacıma ulaşmak için 14 yıl önce kazandığım Sütçü İmam Üniversitesi At Yetiştiriciliği bölümünü birinci sınıfın ortasında bıraktım. Gerek okulun Maraş'ta olması gerekse ismet abinin telefon kullanmayı pek sevmemesi beni hayatımın odak noktasından uzaklaştırıyordu. İstanbula döndükten sonra aynı yıl açık öğretim fakültesinde felsefe bölümünü kazandım. Düşünmeyi çok seviyorum ve bu düşüncelerimi mantıklı bir paydada toplamak istiyorum. Zaten ismet abiyle iki lafın belini kırdıktan sonraki amacım ondan aldığım feyzle bir kitap yazmaktı.
Bu amacımı gerçekleştirmek için yapmam gereken şey aslında çok basitti. Uygun bir vakitte ismet abinin kahvesine gidecek ve iki lafın belini kıracaktım. Ama sürekli araya bir şeylerin girmesi nedeniyle tam 9 yıl 38 aydır amacıma ulaşamamıştım. Pekii amacımdan vazgeçmek mi? Aklımın ucundan bile geçmedi.
Yıllar boyu her gün sabah ismet abi daha ortalıkta yokken kahveye gidip dükkanı onunla birlikte kapattım. E bu da doğal olarak benim inanılmaz derecede bir okey, 101, batak ve yeterli bilen insan bulduğumuzda poker bağımlısı olmamı sağladı. Hatta bazen ismet abiyi bir iş yapmadan otururken görüp masadan ayrılamayacak kadar baglandım kumara. En büyük hayat amacım bazen ikinci plana düştü böyle durumlarda. Derken bu günlere ölmeden geldik geçmişi siktir edelim.
Sabah uyandığım gibi yine kahvenin yolunu tuttum. Bugün bu işi bitirmeliydim. İsmet abi elinde fırçayla dükkanı süpürüyordu beni görünce bıraktı. Ooo Akif geciktin bugün dedi. Sabah uyanıp kafama elledim bugün saçımı yıkamama gerek yok biraz daha yatıyım dedim sonra aynaya bakınca tipime ayar olup saçımı yıkadım dedim. O yüzden geciktim. İsmet abi ben daha cümlemi bitirmeden sinkaflı bi şekilde küfür ederek ocağa koştu. Yine küçük bir alevlenme olmuş tezgahın etrafında ufak çaplı bir yangın çıkmıştı. Ama bu son bir aydır söndürdüğümüz yangınlara benzemiyordu. Biraz daha büyük gibiydi sanki. Bu arada evet bir aydır günün çeşitli zamanlarında ocakta yangın çıkıyor biz de söndürüyorduk. Artık bütün kahve ahalisi hatta kahvedeki babasından ağlayarak para istemeye gelen çocuklar bile Bu duruma alışmıştı.
Ocakta çıkan yangın bugün kumarda raşit abiye öteleyeceğim oraletleri tehlikeye atıyordu. Ben cebimdeki dünden kalan leblebiyi yerken ismet abi yangını söndürdü. Benim içimde bir rahatlama tam muhabbete girme eğilimi başlamışken ismet abi bana git de iki üç tane yangın tüpü al gel bi tane kaldı yedek dedi. Al şunları da götür diyip boş olan iki yangın tüpünü önüme koydu. Sabahtı kahvede kimse yoktu ama ben yine ismet abiyle iki lafın belini kıramamıştım.
Akif yangın tüpü almaya giderken kim bilir neler olacak neler efendim. Yarın hikayenin devamı burlarda.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Bu amacımı gerçekleştirmek için yapmam gereken şey aslında çok basitti. Uygun bir vakitte ismet abinin kahvesine gidecek ve iki lafın belini kıracaktım. Ama sürekli araya bir şeylerin girmesi nedeniyle tam 9 yıl 38 aydır amacıma ulaşamamıştım. Pekii amacımdan vazgeçmek mi? Aklımın ucundan bile geçmedi.
Yıllar boyu her gün sabah ismet abi daha ortalıkta yokken kahveye gidip dükkanı onunla birlikte kapattım. E bu da doğal olarak benim inanılmaz derecede bir okey, 101, batak ve yeterli bilen insan bulduğumuzda poker bağımlısı olmamı sağladı. Hatta bazen ismet abiyi bir iş yapmadan otururken görüp masadan ayrılamayacak kadar baglandım kumara. En büyük hayat amacım bazen ikinci plana düştü böyle durumlarda. Derken bu günlere ölmeden geldik geçmişi siktir edelim.
Sabah uyandığım gibi yine kahvenin yolunu tuttum. Bugün bu işi bitirmeliydim. İsmet abi elinde fırçayla dükkanı süpürüyordu beni görünce bıraktı. Ooo Akif geciktin bugün dedi. Sabah uyanıp kafama elledim bugün saçımı yıkamama gerek yok biraz daha yatıyım dedim sonra aynaya bakınca tipime ayar olup saçımı yıkadım dedim. O yüzden geciktim. İsmet abi ben daha cümlemi bitirmeden sinkaflı bi şekilde küfür ederek ocağa koştu. Yine küçük bir alevlenme olmuş tezgahın etrafında ufak çaplı bir yangın çıkmıştı. Ama bu son bir aydır söndürdüğümüz yangınlara benzemiyordu. Biraz daha büyük gibiydi sanki. Bu arada evet bir aydır günün çeşitli zamanlarında ocakta yangın çıkıyor biz de söndürüyorduk. Artık bütün kahve ahalisi hatta kahvedeki babasından ağlayarak para istemeye gelen çocuklar bile Bu duruma alışmıştı.
Ocakta çıkan yangın bugün kumarda raşit abiye öteleyeceğim oraletleri tehlikeye atıyordu. Ben cebimdeki dünden kalan leblebiyi yerken ismet abi yangını söndürdü. Benim içimde bir rahatlama tam muhabbete girme eğilimi başlamışken ismet abi bana git de iki üç tane yangın tüpü al gel bi tane kaldı yedek dedi. Al şunları da götür diyip boş olan iki yangın tüpünü önüme koydu. Sabahtı kahvede kimse yoktu ama ben yine ismet abiyle iki lafın belini kıramamıştım.
Akif yangın tüpü almaya giderken kim bilir neler olacak neler efendim. Yarın hikayenin devamı burlarda.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
22 Haziran 2016 Çarşamba
İlki Çok Sevilmediği Halde İkincisi Çıkan Film 2
Bi ara Niğdeden dönerken teyzem elime bir miktar elma tutuşturdu. "Yauv gerek yok" diyemeden evden çıktık. Yolda da beni ikna etmek için "götür yersiniz yeğenim yaa. Anaa nolacak şuncaaz elma kolun mu kopar sanki. Kuru kuru yiyosunuz orda ne yiyosanız artık. Biraz vücudunuz meyve görsün çürüdün gittin şu tipinin haline bi bak..." diye diye otobüsün yanına kadar kendisi taşıdı elmaları.
Tamam dedim artık olan oldu. Bu elma yenecek. Hem de sabah akşam çatır çutur yenecek. Evin içi o elma sesiyle inleyecek komşuların canı elma çekecek. Alt komşumuz İsmet Emmi kapıya dayanacak "dişlerim yok ama siz yine de elma verin" diyecek. Biz de it insanlar olduğumuz için vermeyeceğiz. Gözünün önünde lüpleteceğiz elmaları.
Yol boyu elmalar üzerinden yapacağımız itliklerin hayalini kurdum. Esenlerde otobusten indim hemen koştum elmalarıma. Ama elmalarım yok. Elmaları hacılamışlar. Elmalar hiç olmuş, yalan olmuş. Ama tam da yalan olmamış çünkü hacılarken bir tanesini de yere düşürmüşler. Hemen dikkat kesildim sağa sola baktım. Gözüm görmediği için elmalarımı afarozlayan zırtapozu görmedim tabii. Yerden düşürülmüş tek elmayı aldım. Muavinle konuşup şikayet nereye napılıcak öğrendim. Şikayetimi güzelce ettikten sonra yetinmeyip polise gittim.
Yere düşen elmanın da ifadesine başvurarak lavuğun robot resmini çizdirdim.
Eve gidip tek elmayı dolaba koydum. Arkadaşları gelince yiyecektim.
Aradan bir ay kadar zaman geçti savcılıktan aradılar. Gittim başka bi şey çıktı. Neymiş efendim ilkokulun iç işlerine karışıyormuşum, çocukların ders çalışmasını engelliyormuşum bilmem ne. Recep Bey beni şikayet etmiş. Savcı bana çay ısmarladı ama çay içmediğim için bardakta bıraktım. Savcı bi bana baktı bi elimde yamuk tuttuğum bardağa baktı. "Oğlum heyecan yapma iç çayını, zaten ben de ayar oldum lavuğa" dedi. Ben çay içmiyorum diyemedim. Elmaları sordum. "Ohooo onları yemişlerdir olum çoktan. Unut sen onları. Zaten istemeye istemeye almışsın, ben sana alıyım şurdan bi kilo" dedi. Çaya baktım. Savcıya baktım. Ben kalkayım dedim. "Ben birakirim" dedi.
Eve gidip kendimi işe güce verdim. Aradan bir yıl geçti savcı yine aradı elmaları çalanı bulduk şikayetçi misin dedi. Evet dedim. İki ay önce bozulmuş olan buzdolabını açtım. Içindeki yarısı yenmiş elma bana baktı.
Naptınız bana der gibi sitem etti. Kapağı kapattım, buzdolabını yaktım. Sonra duşa girip ağladım.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Tamam dedim artık olan oldu. Bu elma yenecek. Hem de sabah akşam çatır çutur yenecek. Evin içi o elma sesiyle inleyecek komşuların canı elma çekecek. Alt komşumuz İsmet Emmi kapıya dayanacak "dişlerim yok ama siz yine de elma verin" diyecek. Biz de it insanlar olduğumuz için vermeyeceğiz. Gözünün önünde lüpleteceğiz elmaları.
Yol boyu elmalar üzerinden yapacağımız itliklerin hayalini kurdum. Esenlerde otobusten indim hemen koştum elmalarıma. Ama elmalarım yok. Elmaları hacılamışlar. Elmalar hiç olmuş, yalan olmuş. Ama tam da yalan olmamış çünkü hacılarken bir tanesini de yere düşürmüşler. Hemen dikkat kesildim sağa sola baktım. Gözüm görmediği için elmalarımı afarozlayan zırtapozu görmedim tabii. Yerden düşürülmüş tek elmayı aldım. Muavinle konuşup şikayet nereye napılıcak öğrendim. Şikayetimi güzelce ettikten sonra yetinmeyip polise gittim.
Yere düşen elmanın da ifadesine başvurarak lavuğun robot resmini çizdirdim.
Eve gidip tek elmayı dolaba koydum. Arkadaşları gelince yiyecektim.
Aradan bir ay kadar zaman geçti savcılıktan aradılar. Gittim başka bi şey çıktı. Neymiş efendim ilkokulun iç işlerine karışıyormuşum, çocukların ders çalışmasını engelliyormuşum bilmem ne. Recep Bey beni şikayet etmiş. Savcı bana çay ısmarladı ama çay içmediğim için bardakta bıraktım. Savcı bi bana baktı bi elimde yamuk tuttuğum bardağa baktı. "Oğlum heyecan yapma iç çayını, zaten ben de ayar oldum lavuğa" dedi. Ben çay içmiyorum diyemedim. Elmaları sordum. "Ohooo onları yemişlerdir olum çoktan. Unut sen onları. Zaten istemeye istemeye almışsın, ben sana alıyım şurdan bi kilo" dedi. Çaya baktım. Savcıya baktım. Ben kalkayım dedim. "Ben birakirim" dedi.
Eve gidip kendimi işe güce verdim. Aradan bir yıl geçti savcı yine aradı elmaları çalanı bulduk şikayetçi misin dedi. Evet dedim. İki ay önce bozulmuş olan buzdolabını açtım. Içindeki yarısı yenmiş elma bana baktı.
Naptınız bana der gibi sitem etti. Kapağı kapattım, buzdolabını yaktım. Sonra duşa girip ağladım.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
21 Haziran 2016 Salı
İlki Çok Sevilmediği Halde İkincisi Çıkan Film
Bugün ilki çok sevilmediği halde bi yazımın ikincisini yazıcam: ilkokul ligi. Bilenler bilir evimin arkasında odamdan bahçesindeki maçları izleyebildiğim bir ilkokul var. Geçtiğimiz ay ilkokul liginde ilk sekiz sırada yer alan takımların play off maçları vardı.
Bitirme projemi yetiştirmem gerekiyordu, okula gitmezsem işe gidiyordum. Her günüm ağır bir çalışma temposu içinde geçiyordu. Ben de biraz kafamı dağıtmak için 6A ve 6B arasındaki maçı izlemek istedim.
Geçen yılki 5B bu yıl 6B olmuştu ancak takım kendinden çok şey kaybetmişti. Takımın maestrosu olan Arif ailesine milli piyangodan para çıkınca koleje gitmiş, kaleci Orhan ise o hafta dondurmayı abarttığı için boğazları şişmişti.
Balkondan maçı izlerken 6B'nin durumu karşısında şok oldum. Taraftar da desteğini çekmişti, belli ki bu ilk play off maçı değildi.
Sonra asıl sorunun 6B sınıf öğretmeni Recep bey olduğunu öğrendim. Geçen yılki Nihat hoca artık 8A sınıf öğretmeni olduğu için onların teknik direktörlüğünü yapıyordu. Recep bey ise hem futboldan anlamıyor hem de Arif'in yıldızlaşmasını sağlayan Cafer'i kulübede bekletiyordu.
Balkondan bağırarak Cafer'de sakatlık olmadığını, olayın tamamen Recep Beyin yaptığı kıllık olduğunu öğrendim. Zaten play off öncesi de takımı elemek için çok uğraşmış ama bir şekilde takım play offlara kalmayı başarmıştı. Recep beyin amacı çocukların şampiyon olma ümidini kaybedip antrenman yerine test kitabına yönelmesini sağlamaktı. Bunu duyduğum gibi üçüncü katın balkonundan aşağı bıraktım kendimi koşarak bizim bahçe duvarından atladım. Bir an önce sahaya ulaşmam gerekiyordu ama okulun kapısından dolaşmak büyük bir zaman kaybı olabilirdi. Okulun yüksek bahçe duvarlarına baktım. Önde duvar, arkasında da aynı yükseklikte bir tel vardı. Yapabilir miyim diye düşündüm. Çünkü balkondan atlarken dengemi ayarlayamayıp ayağımı burkmuştum. Sonra neden olmasın diyip duvara doğru koşmaya başladım. Bir anda flash hızına ulaştım ve duvarın içinden geçmemle 6A'nın defans oyuncusu Cemre'ye çarpmam bir oldu. Cemre aslında iyi top oynuyordu ama isminden dolayı arkadaşları onun delikanlı olmadığını söyleyip defansa koymuştu. Hakkaten Cemre ne amk. Hakem maçı durdurup üzerime doğru yürümeye başladı. Oyuncular topyekûn beden eğitimi öğretmeni olan vazgeçilmez hakem Cemil abiye bakıyorlar. Cemil abinin bana elini uzatıp beni yerden kaldırmasıyla tribünlerde bir bayram havası esti. Oyuncular koşarak yanıma geldiler hepsiyle tokalaşıp 6B yedek kulübesine doğru hareketlendim.
Recep bey beni gördüğüne pek sevinmemişti. Okul müdürü Naci Abi de 6A sınıfından oğlu Kemal sahada olduğu için maçı izleyenler arasındaydı. Naci abiyle durumu konuştum. Hem bu maçı zaten 6A kazanacağı için hem de çocukların dersleri gayet iyi olduğu için beni 6B takımının başına getirdi. Dedim Naci Abi ben bi an gaza geldim yoksa isim gücüm var bisürü daha okulu bitiricem. Bunu duyunca Naci Abi okul müdürü olduğunu hatırlayıp sinirle ayağa kalktı. "Velini ararım bak" der demez ayaklarına kapandım. Tamam dedim ben ettim sen etme.
Takımın başına geçtiğim maçı kaybettik. Bir tane de önceden kaybetmiş bizimkiler. Altı maçımız vardı. Beşini kazandık. Birinde çok pis yendiler bizi, ağzımızı yüzümüzü kırdılar resmen. Hiçbir durumda birinci olamayan ben yine birinci olamadım. Ligi ikinci sırada bitirdik. Ayrıca bitirme projemi yetiştiremedim, işe gitmediğim için işten de atıldım.
Ama olsun seneye 7B olarak anasını ağlatıcaz okulun. Arif'in ailesiyle görüşmeye gidicem, okulu farklı olsa da seneye bizim takımda oynasın.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Bitirme projemi yetiştirmem gerekiyordu, okula gitmezsem işe gidiyordum. Her günüm ağır bir çalışma temposu içinde geçiyordu. Ben de biraz kafamı dağıtmak için 6A ve 6B arasındaki maçı izlemek istedim.
Geçen yılki 5B bu yıl 6B olmuştu ancak takım kendinden çok şey kaybetmişti. Takımın maestrosu olan Arif ailesine milli piyangodan para çıkınca koleje gitmiş, kaleci Orhan ise o hafta dondurmayı abarttığı için boğazları şişmişti.
Balkondan maçı izlerken 6B'nin durumu karşısında şok oldum. Taraftar da desteğini çekmişti, belli ki bu ilk play off maçı değildi.
Sonra asıl sorunun 6B sınıf öğretmeni Recep bey olduğunu öğrendim. Geçen yılki Nihat hoca artık 8A sınıf öğretmeni olduğu için onların teknik direktörlüğünü yapıyordu. Recep bey ise hem futboldan anlamıyor hem de Arif'in yıldızlaşmasını sağlayan Cafer'i kulübede bekletiyordu.
Balkondan bağırarak Cafer'de sakatlık olmadığını, olayın tamamen Recep Beyin yaptığı kıllık olduğunu öğrendim. Zaten play off öncesi de takımı elemek için çok uğraşmış ama bir şekilde takım play offlara kalmayı başarmıştı. Recep beyin amacı çocukların şampiyon olma ümidini kaybedip antrenman yerine test kitabına yönelmesini sağlamaktı. Bunu duyduğum gibi üçüncü katın balkonundan aşağı bıraktım kendimi koşarak bizim bahçe duvarından atladım. Bir an önce sahaya ulaşmam gerekiyordu ama okulun kapısından dolaşmak büyük bir zaman kaybı olabilirdi. Okulun yüksek bahçe duvarlarına baktım. Önde duvar, arkasında da aynı yükseklikte bir tel vardı. Yapabilir miyim diye düşündüm. Çünkü balkondan atlarken dengemi ayarlayamayıp ayağımı burkmuştum. Sonra neden olmasın diyip duvara doğru koşmaya başladım. Bir anda flash hızına ulaştım ve duvarın içinden geçmemle 6A'nın defans oyuncusu Cemre'ye çarpmam bir oldu. Cemre aslında iyi top oynuyordu ama isminden dolayı arkadaşları onun delikanlı olmadığını söyleyip defansa koymuştu. Hakkaten Cemre ne amk. Hakem maçı durdurup üzerime doğru yürümeye başladı. Oyuncular topyekûn beden eğitimi öğretmeni olan vazgeçilmez hakem Cemil abiye bakıyorlar. Cemil abinin bana elini uzatıp beni yerden kaldırmasıyla tribünlerde bir bayram havası esti. Oyuncular koşarak yanıma geldiler hepsiyle tokalaşıp 6B yedek kulübesine doğru hareketlendim.
Recep bey beni gördüğüne pek sevinmemişti. Okul müdürü Naci Abi de 6A sınıfından oğlu Kemal sahada olduğu için maçı izleyenler arasındaydı. Naci abiyle durumu konuştum. Hem bu maçı zaten 6A kazanacağı için hem de çocukların dersleri gayet iyi olduğu için beni 6B takımının başına getirdi. Dedim Naci Abi ben bi an gaza geldim yoksa isim gücüm var bisürü daha okulu bitiricem. Bunu duyunca Naci Abi okul müdürü olduğunu hatırlayıp sinirle ayağa kalktı. "Velini ararım bak" der demez ayaklarına kapandım. Tamam dedim ben ettim sen etme.
Takımın başına geçtiğim maçı kaybettik. Bir tane de önceden kaybetmiş bizimkiler. Altı maçımız vardı. Beşini kazandık. Birinde çok pis yendiler bizi, ağzımızı yüzümüzü kırdılar resmen. Hiçbir durumda birinci olamayan ben yine birinci olamadım. Ligi ikinci sırada bitirdik. Ayrıca bitirme projemi yetiştiremedim, işe gitmediğim için işten de atıldım.
Ama olsun seneye 7B olarak anasını ağlatıcaz okulun. Arif'in ailesiyle görüşmeye gidicem, okulu farklı olsa da seneye bizim takımda oynasın.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
13 Haziran 2016 Pazartesi
Cumartesiler Gelmek Bilmiyor
Haftalardır cumartesi gününün gelmesini bekliyorum yazımı yazmak için. Ama gelmiyor. Listelenmiş bir dünya konu var anlatacağım.
Ama yazacak bir şey bulamıyorum. Sırf yazacak bir şey bulamamak üstüne bile üç haftalık yazı dizisi yapabilirim. Ama olmuyor. Uykularım kaçmaya devam ediyor. Cumartesi günü hiç gelmiyor. Gelse de yazsam diyorum. Ama orospu çocuğu gelmiyor işte.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
![]() |
Big Fish Filminden |
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
7 Haziran 2016 Salı
Nereye İstersen Oraya Açılan Bir Kapı Düşün
Bir kapı düşün. Nerede olduğu fark etmez, normalde nereye çıktığı fark etmez, rengi, yapıldığı madde, arka tarafın görünüp görünmediği. Hiçbiri fark etmez. Kapıyı açtığınızda ne görmek istiyorsan, nereye çıkmak istiyorsan ya da nereye girmek istiyorsan oraya ulaşıyorsun.
Mesela odanın kapısı. Okula geç mi kaldın, bir açıyorsun hoop okuldasın, konsere gidiceksin ama pasaportun süresi mi doldu, hoop konserdesin hem de sahne önü.
İşte ben odama öyle bir kapı taktırdım. İçerden açtığımda istediğim yere gidebileceğim. Bazen gerçekten evin içine, bazen de başka bir evin içine. Sonra dedim şu kapıyı deneyeyim. Taktırdıktan sonra ilk kez açıcam, çok heyecanlıyım. Ama o an neyi istediğimi de bilmiyorum olayı kapıya bıraktım. Dedim sen zaten ne istediğimizi anlıyorsun, beni istediğim yere götürürsün. Tabi bunlar düşünce. Çünkü adam anlıyo her şeyi.
İşte o gün o kapıyı açtığımda dünyanın en büyük şokunu yaşadım lan. Bana o kapının içinden çıka çıka başka bir kapı çıktı. Hem de benimkinden daha güzel. Şekilli şüküllü. Yüzümde biri açıp sikini göstermiş gibi bir ifade oluştu.
Kapattım kapıyı, döndüm yatağıma bana yakışanı yaptım.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Mesela odanın kapısı. Okula geç mi kaldın, bir açıyorsun hoop okuldasın, konsere gidiceksin ama pasaportun süresi mi doldu, hoop konserdesin hem de sahne önü.
İşte ben odama öyle bir kapı taktırdım. İçerden açtığımda istediğim yere gidebileceğim. Bazen gerçekten evin içine, bazen de başka bir evin içine. Sonra dedim şu kapıyı deneyeyim. Taktırdıktan sonra ilk kez açıcam, çok heyecanlıyım. Ama o an neyi istediğimi de bilmiyorum olayı kapıya bıraktım. Dedim sen zaten ne istediğimizi anlıyorsun, beni istediğim yere götürürsün. Tabi bunlar düşünce. Çünkü adam anlıyo her şeyi.
İşte o gün o kapıyı açtığımda dünyanın en büyük şokunu yaşadım lan. Bana o kapının içinden çıka çıka başka bir kapı çıktı. Hem de benimkinden daha güzel. Şekilli şüküllü. Yüzümde biri açıp sikini göstermiş gibi bir ifade oluştu.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
22 Mayıs 2016 Pazar
Uykularımız Kaçıyor
Bi şey sizi uyutmuyorsa peşini bırakmayın. Belki ömrünüz boyunca 'o şey'e ulaşamıycaksınız ama o şey sizi bambaşka biri yapıcak. Dünyaya bakışınız bir kez daha Değişicek fikirleriniz değişicek. Fikirleri degişmeyenin sadece ölüler ve deliler olduğunu düşünürsek 'o şey' size yaşadığınızı hissettiricek. Ruh hastası olmanız deli olduğunuz anlamına gelmiyor bu arada.
Bu seferki yazı aslında çok kısa ve öz olabilirdi ve ben bunu feysbukta ya da bir tweette eritebilirdim. Buraya sayfalarca da yazabilirdim ama şu an sizi sıkmak istemedim. Hem uzunluğu ne olursa olsun blogda yazdığımda bunu elli altmış kişilik seçkin bi azınlık okuycak. Ve ben o seçkin azınlığı seviyorum.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Bu seferki yazı aslında çok kısa ve öz olabilirdi ve ben bunu feysbukta ya da bir tweette eritebilirdim. Buraya sayfalarca da yazabilirdim ama şu an sizi sıkmak istemedim. Hem uzunluğu ne olursa olsun blogda yazdığımda bunu elli altmış kişilik seçkin bi azınlık okuycak. Ve ben o seçkin azınlığı seviyorum.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
14 Mayıs 2016 Cumartesi
Bitemeyen Muhabbet
Meraba canını yidiklerim. Bu hafta size bitmek tükenmek bilmeyen, bitemeyen, insanı kanser eden 1 muhabbeti anlatacağım.
Bu nalet olasıca muhabbetin asıl nedeni ismimin kadir, sesimin de istenildiği zaman jön olması.
Muhabbetin kahramanları ise Özgür olduğunu iddia eden ama aslında Murat olan arkadaşım ve maalesef ben.
Her şey sıcak olmayan bir temmuz akşamında başladı. Nalet bir gündü ve nedense Muradı kendime ait olmayan bir telefondan aramam gerekiyordu. Telefon açılınca "Nalo ben Kadir" cümlesi gayri ihtiyari(lan ne deyim beee) ağzımdan dökülüverdi. Hay ben o kelimenin çıktığı saniyeyi. Ulan bunun üstüne biz bi başladık her kelimenin başına "n" koymaya. Arkadaş her aramada ilk on dakika kelimelerin başını değiştirerek geçiyo ne diyeceğimizi unutuyoruz.
Bu ibne istanbula geliyo buluşalım diye arıyorum hoop unutuyorum, çakıl taşlarından şato yaptım haber vereyim diyorum hoop unutuyorum, bi keresinde bana araba çarptı arayıp yardım isteyim dedim lan nasıl bi belaysa bu konuşamıyoruz.
Bi normal konuşabilsek dünyayı kıyametten kurtaracak aklı bulabiliriz. Ama olmuyo.
Artık en son dedim kadirliğe de jönlüğe de lanet olsun. O zaman küfürü de bırakmamışım bi de etraflıca sövdüm yapacağımız muhabbete. Bunu da niye anlattım bilmiyorum. Bu ibne iki hafta önce aradı beni yaz dedi ondan olabilir.
Geçen hafta yazı yazmadığım için bu hafta önceden rezerve edilmiş kadirin en iyi kadın oyuncusu temalı yazıyı da yazabilirim birazdan. Belki de yazmam metrobüsün hızına bağlı.
Bazılarınızı daha çok seviyorum. İnşallah görüşürüz.
1 Mayıs 2016 Pazar
Mustafa'nın Safran Çiçeği
Canım napıyrsunuz? Neyse salak salak hareketleri bırakıp konuya giriyorum. Bu hafta Safranbolu'daydık belli bi miktar kişi olaraktan. Oğuzun filmini çektik filam.
Bizim ekip benden bir gün önce gitti. Tabi gider gitmez hemen yerleşmişler benimsemişler orayı falan. Mustafa bi tane safran çiçeği bulmuş. Çiçeğini çok seviyor, yanından ayırmıyor, beraber rakı içiyorlar, millete sarıyolar falan filan, inanılmaz eğleniyor çiçeğiyle.
Çekimlerimizi yapmak için ormana gitmemiz gerekiyordu. Ne yapıp ettiysek mustafayı safran çiçeğinden ayıramadık. Bizi çiçeği ormana götürmeye hatta ona ufak bir rol vermeye bile ikna etti. Ormana gittik çadırlar kuruldu ateşler yakıldı herkes kostümlerini giydi. Derken bir kavga gürültü patladı. Çiçeğe kostüm dikilmemiş ama kilit bir rolü var. O ona bağırdı, öteki ona küfür etti, arkadaki geldi öbürünü itti. Ama tüm bunlar yaşanırken herkes safran çiçeğine basmamak için temkinli falan. Sonra bir ışık yandı ormanın ortasında ağacın biri ne biçim parlıyo görmeniz lazım. Ulan şunun parlaklığını biraz kısın dedim gözümüz sikildi amk. Daha o zaman küfürü de bırakmamışım. Kıstık ağacın parlaklığını oğuz gitti okudu yazıyı. Çok mantıklı bi şey yazıyomuş lan orda.
Hemen ağacın verdiği akılla diğer kıyafetlerden artan parçalarla bi kostüm diktik safran çiçeğine. Başladık çekimlere. Ya kardeşim çekiyoruz da çiçeğin sesini alalım derken boom giriyo sürekli bölünüyoruz falan filan. Dedim durun. Herkes durdu. Dünyanın en mantıklı konuşmasını yapacak, bütün meseleyi çözecek cin fikri açıklayacakmışım gibi bana baktı. Tabi bende bir göt kalkması oluştu. Sonra eskiden kalma bi alışkanlık olarak dürtülendim, itlik yapma gereksinimi duydum. Bütün gözler üstünüzdeyken yapılan itliğin zevkini bilemezsiniz. Kaldırdım ayağımı, yapma diye sesler geldi. Safran çiçeğine doğru yönelttim. Mustafa'nın safranboludaki en yakın arkadaşını öldürmek üzereydim. Hafifçe ayağımı indirdim çiçeğin taç yapraklarına dokundurdum ve geri çektim. Ayağımı çekmemin vermiş olduğu mutluluk kabilede bir bayram havası estirdi. Herkes danslar etti, şarkılar söyledi bir hafta boyunca ormanda mutlu mesut yaşadık hiçbir şey de çekmedik. Sonradan Mustafa'nın Safran Çiçeği'nin aslında safran çiçeği olmadığını öğrendik onlar kasım ayında falan çıkıyomuş.
Dedim alalım bunu da yanımıza benim odam zaten botanik bahçesinden hallice diğerleriyle beraber takılırlar. Çiçeğe de ayrı bir bilet aldık rahat gidelim diye. Dönüyoruz şimdi istanbula. Yemek falan yapın.
25 Nisan 2016 Pazartesi
Düşüncelerinizin Önünde Sakız Çiğnemek İstiyorum
Vardır ya "senin görüşlerine katılmıyorum ama onları savunabilmen için canımı bile veririm" diyen bir kesim. İşte ben o kesimin düşüncelerinin önünde sakız çiğneyip gözünün önünde yere tüküreyim o sakızı.
Saygı duyduğumuz şeylerin, arkadaşlıkların, ilişkilerin, kafamızdan geçenlerin, büyüklerin, küçüklerin, en önemlisi de kendimin karşısında sakız çiğneyip yere tüküreyim lan.
Geçen hafta kendime olan saygımı ölçmek için her cumartesi bir yazı yayınlama kararı almıştım. Tamam bu cumartesi normale göre olağanüstü bir gündü. Tamam çok yoruldum. Ama yine de kendime olan saygımı kaybettim mi diye düşünmek istiyorum. İki gün sonra ya da iki gün önce bu yazıyı yazmam bi şey fark etmiyor. Önemli olan bunu her cumartesi yapabilmem.
Yapmayınca kendime saygı hakkında ne düşündüğümü sordum. Yıllardır çok fazla büyüttüğüm ortaya çıktı. Çocukluğumda Ali G ile başlayan "sayıgı" merakı etrafımı çok sarmış lan resmen. Bu arada evet türkçe dublajı tam 1 şaheser o filmin.
E sonra bunun Ercüment Çözer'i, şampiyonlar ligi falan var. Saygı da saygı, saygı da saygı. Lan tamam bi durun. Belki güzel bi şey olabilir. Belki hayatımızı daha düzgün, daha yaşanılır, ne biliyim sevecen falan bi hale getirebilir.
Ama bazen de çıkıp bir şeylerin karşısında sakız çiğnememiz gerekmiyo mu ya. Çok sıkılmadınız mı artık alttan almaktan. Birilerini kırmaktan sıkılmadınız mı lan artık. Başkası kırılmasın diye kendinizi parçaladığınız da oldu, doğruları söylemekten korktuğunuz da.
O zaman kendimize bu kadar saygısızken neden başkalarına numara yapıyoruz. Alalım bi kutu sakız geçelim o muhteşem, göz alıcı, ulaşılamazların karşısına afedersiniz orospu gibi çiğneyelim lan. Sonra gözünün içine baka baka yere tükürelim o sakızı. Biraz da saygıyı aksatalım hayatımızda.
Biraz da o savunulması için canınızı bile vereceğiniz görüşü öldürelim.
Ama önce geçelim aynanın karşısına öküz gibi ses çıkara çıkara sakız çiğneyelim. Sonra kendimize sinirlenip ağzımızı yüzümüzü kıralım. Islak odunla dalalım kendimize, bahçe hortumuyla girişelim.
Yazının devamı tabii ki var ama burda kesip size bir saygısızlık yapıyorum.
Bu arada sakız reyize selam olsun.
Saygı duyduğumuz şeylerin, arkadaşlıkların, ilişkilerin, kafamızdan geçenlerin, büyüklerin, küçüklerin, en önemlisi de kendimin karşısında sakız çiğneyip yere tüküreyim lan.
Geçen hafta kendime olan saygımı ölçmek için her cumartesi bir yazı yayınlama kararı almıştım. Tamam bu cumartesi normale göre olağanüstü bir gündü. Tamam çok yoruldum. Ama yine de kendime olan saygımı kaybettim mi diye düşünmek istiyorum. İki gün sonra ya da iki gün önce bu yazıyı yazmam bi şey fark etmiyor. Önemli olan bunu her cumartesi yapabilmem.
Yapmayınca kendime saygı hakkında ne düşündüğümü sordum. Yıllardır çok fazla büyüttüğüm ortaya çıktı. Çocukluğumda Ali G ile başlayan "sayıgı" merakı etrafımı çok sarmış lan resmen. Bu arada evet türkçe dublajı tam 1 şaheser o filmin.
![]() |
S - A - Y - I - G - I |
![]() |
bana saygısızlık erme he mi |
Ama bazen de çıkıp bir şeylerin karşısında sakız çiğnememiz gerekmiyo mu ya. Çok sıkılmadınız mı artık alttan almaktan. Birilerini kırmaktan sıkılmadınız mı lan artık. Başkası kırılmasın diye kendinizi parçaladığınız da oldu, doğruları söylemekten korktuğunuz da.
O zaman kendimize bu kadar saygısızken neden başkalarına numara yapıyoruz. Alalım bi kutu sakız geçelim o muhteşem, göz alıcı, ulaşılamazların karşısına afedersiniz orospu gibi çiğneyelim lan. Sonra gözünün içine baka baka yere tükürelim o sakızı. Biraz da saygıyı aksatalım hayatımızda.
Biraz da o savunulması için canınızı bile vereceğiniz görüşü öldürelim.
Ama önce geçelim aynanın karşısına öküz gibi ses çıkara çıkara sakız çiğneyelim. Sonra kendimize sinirlenip ağzımızı yüzümüzü kıralım. Islak odunla dalalım kendimize, bahçe hortumuyla girişelim.
Yazının devamı tabii ki var ama burda kesip size bir saygısızlık yapıyorum.
![]() |
Sakız Reyiz Ferguson |
17 Nisan 2016 Pazar
Haftalık Yayın Dalgası
Uzun süreli olarak düşündüğüm bir yayın periyodunun başlangıcındayım. Giriş için biraz sert olacak ama "siki duttular gayrı amına goyum" (sesli olarak duymak için bkz) cümlesiyle çeşitli ahkamlar kesmeye yelteneceğimi duyurmak istiyorum.
Artık her hafta muhtemelen cumartesi günleri konusu o sabah metrobüste düşüneceğim ve yazarken çok eğleneceğim 1 yazı paylaşımı yapmayı planlıyorum.
Normalde kararlar önceden verilir sonra açıklanır ama ben az evvelki paragrafı yazarken bir karar daha verdim bu yazıları ekim ayına kadar yazacağım. Nedeni hepinizin de tahmin edebileceği gibi okursanız ekime okumazsanız sikime esprisini yapabilmek istemem. Her ne kadar espri de olsa bu bir gerçek çünkü bu yayınları yapmayı düşünmem tamamen kendimle alakalı bir durum. Kendimi deniyorum. Adam olacak mıyım olamayacak mıyım görmek istiyorum. Bu tabii ki bir kriter değil ama kendime göstereceğim bir saygı veya nezaket de olabilir.
Neyse işte yazının burdan önceki kısmını cumartesi günü(dün) yazmıştım. Daha baştan işi sallamaya başladım gibi geliyo ama başlamazsam devamını göremem. Bu hafta Save'dim Seni Bir Kere isimli kısa filmime başladığım için önümüzdeki haftanın konusu film çekimiylen filam alakalı olabilir. Olmaya da bilir. Garantisi yok. Haftaya bakıp görücez.
Vaat vermeyi pek sevmem ama ben burlara o yazıları yazarken çok eğleneceğim. Belki siz de eğlenirsiniz. Eğlenirseniz ekime eğlenmezseniz de yine de okuyun nalet olasıca yazıları belki ışınlanmanın formülünü neyim veririm diyip bugünlük buradan siktir olup gidiyorum.
Aeo.
Artık her hafta muhtemelen cumartesi günleri konusu o sabah metrobüste düşüneceğim ve yazarken çok eğleneceğim 1 yazı paylaşımı yapmayı planlıyorum.
Normalde kararlar önceden verilir sonra açıklanır ama ben az evvelki paragrafı yazarken bir karar daha verdim bu yazıları ekim ayına kadar yazacağım. Nedeni hepinizin de tahmin edebileceği gibi okursanız ekime okumazsanız sikime esprisini yapabilmek istemem. Her ne kadar espri de olsa bu bir gerçek çünkü bu yayınları yapmayı düşünmem tamamen kendimle alakalı bir durum. Kendimi deniyorum. Adam olacak mıyım olamayacak mıyım görmek istiyorum. Bu tabii ki bir kriter değil ama kendime göstereceğim bir saygı veya nezaket de olabilir.
![]() |
Tabii ki bütün bu konuşmaların içinde din olmayacak. |
Neyse işte yazının burdan önceki kısmını cumartesi günü(dün) yazmıştım. Daha baştan işi sallamaya başladım gibi geliyo ama başlamazsam devamını göremem. Bu hafta Save'dim Seni Bir Kere isimli kısa filmime başladığım için önümüzdeki haftanın konusu film çekimiylen filam alakalı olabilir. Olmaya da bilir. Garantisi yok. Haftaya bakıp görücez.
Vaat vermeyi pek sevmem ama ben burlara o yazıları yazarken çok eğleneceğim. Belki siz de eğlenirsiniz. Eğlenirseniz ekime eğlenmezseniz de yine de okuyun nalet olasıca yazıları belki ışınlanmanın formülünü neyim veririm diyip bugünlük buradan siktir olup gidiyorum.
Aeo.
9 Nisan 2016 Cumartesi
Gadir Bey Lokal Devleti'nin Dağılması
Evet... Dağıldık ey halkım, ey itlerim, ey çakallarım.
Bilindiği üzere 29 Şubat Dünya İtlik Günü'nde ülke yönetimini Mustafa Paşa'ya vermiştim. Mustafa Paşa da "Eğer padişah sensen ülkenin başına geç, yok eğer padişah bensem sana emrediyorum ülkenin başına geç." diyerek hem tarih bilgisini konuşturmuş hem de bana karşı bir çıkış yapmıştı. Ben de buna cevaben bizim ülkemizin diktatörlükle yönetildiğini ileri sürüp Mustafa'nın bu isteğini tekte geri savurmuştum.
Akabinde ülkenin yönetim şeklini çarlık yapmak olsun, üç evladım hariç bütün evlatlarımı reddetmek olsun çeşitli sıkılma belirtileri göstermiştim. Ancak Meltem Hatun kendisini zorla evladım olarak ilan etmemi sağlamış tek kızım olmayı arzulamıştı.
Şimdi sevgili itlerim, Mustafa ve Şevket Paşalar dahil olmak üzere hepinizi evlatlıktan reddediyorum.
Gerek yorulmuş olmam, gerekse artık ülke yönetimiyle ilgilenmememden mütevellit ülkeyi Mustafa Paşa'ya verdim. Lakin Mustafa'nın ülke yönetimindeki laubali ve kendini bilmez hareketlerinden ötürü bir adet ayyaşa ülke yönettirilmeyeceğini anlayıp bu sabah saat 5.00'da bir darbe gerçekleştirdim.
Darbeyi yaptıktan sonra Mustafa Paşa'yı bir tur falakaya yatırıp cezalandırmamın akabinde ülkeyi dağıtmaya karar verdim.
Şimdi resmi olarak ilan edersek Gadir Bey Lokal Devleti artık dağılmıştır. Tarih sayfalarında iki yıllık mükkemmel bir kariyer çizen devletimizi destekleyen, inşaatta çalışan, denizine giren herkese teşekkür ediyorum. Bütün itlerimi de çok seviyorum. Ancak artık itlik sistemi de bitmiştir. Şu vakitten itibaren bütün itlerimi itlikten, bütün müridlerimi müridlikten atıyorum.
Güzel bir insan olarak güzel bir ata biniyorum ve siktir olup gidiyorum. Saygılar.
19 Mart 2016 Cumartesi
Çarlık ve Çakallık Felsefesi
Herkese selam canını yidiklerim. Evet daha ölmedim. Bugünkü yayınımın konusu hayat olarak girdigim saçma düzene daha yeni saçmalıklar eklemek hakkında. Şaka şaka, bu sefer güzel bi şey yapıyorum.
Bilenlerin bildiği bilmeyenlerin de blogu azıcık kurcalayıp öğrenebileceği gibi itizim uğursuzizm isminde yaklaşık bir yıldır kullandığım ve nasıl olduğunu bilmediğim halde arkadaşlarıma kullandırttığım bir hayat felsefem var. Hazcılığın gelişmiş hali. Her neyse. İtlik güzel hoş da uğursuzluk bu ara çok başımızı ağrıtmaya başladı. Ya da biz öyle düşünüyoruz o konudan emin olamıycam. Ama üzerimizde kara bulutlar dolaştığı kesin. Gerek oğuzun helikopterini duvara vurması, gerek bilgisayarını bozup durması, gerekse çekim planı yaptığı tarihte yağmur yağması derken adamızdaki uğursuz orospu çocuğunu bulduk. Neyse konuyu sapıtmayım.
Bu uğursuzluğu başımızdan atmak için de uğursuzizm felsefemizi artık yenilemeye evrimleştirmeye ve kendine müslüman bir pozisyona getirmeye çalıştım. Karşıma çakallık çıktı. Ülke yönetimindeki diktatörlük de burada yetersiz kalmaya başladı. Evet parodi bir devletimiz var. Yine evet diktatörlük yetersiz kalıyo. Yuh amk. Neyse. Bunun üzerine biraz kara yordum ve çakallığa en çok yakışacak sistem olan çarlığı yönetim şeklimiz olarak belirlemeye kadar verdim.
Bütün bunları yapmam beni rahatlattı mı? Hayır. Getirdigim bir diğer değişim kendisine 'kadirin iti' diyen herkesi aynı zamanda evladım yapmamla ilgili. Ben bu kadar çocuğum olmasından gerçekten çok sıkıldım. Mevcut itlerimin itliği devam ediyor ama Mustafa, Şevket ve küçük manevi bebeğim Enes dışındaki evlatlarımı reddediyorum.
Bu gidişle itlik sistemini de bitirip devleti dağıtır mıyız yoksa zaten hayatımız bir parodi olduğu için devam eder miyiz bilemiyorum. Şu an tek bildiğim artık diktatör bir baba olmaktan sıkıldığım ve artık bir çar ve daha az çocuğun babası olduğumdur.
Gördüğünüz gibi hiç de iyi bi şey yapmıyomuşum. Kendimi avuttuğum gerçeğiyle yüzleşip burdan siktir olup gidiyorum.
Tabii ki hepinizi sevmiyorum. İyi geceler.
Bilenlerin bildiği bilmeyenlerin de blogu azıcık kurcalayıp öğrenebileceği gibi itizim uğursuzizm isminde yaklaşık bir yıldır kullandığım ve nasıl olduğunu bilmediğim halde arkadaşlarıma kullandırttığım bir hayat felsefem var. Hazcılığın gelişmiş hali. Her neyse. İtlik güzel hoş da uğursuzluk bu ara çok başımızı ağrıtmaya başladı. Ya da biz öyle düşünüyoruz o konudan emin olamıycam. Ama üzerimizde kara bulutlar dolaştığı kesin. Gerek oğuzun helikopterini duvara vurması, gerek bilgisayarını bozup durması, gerekse çekim planı yaptığı tarihte yağmur yağması derken adamızdaki uğursuz orospu çocuğunu bulduk. Neyse konuyu sapıtmayım.
Bu uğursuzluğu başımızdan atmak için de uğursuzizm felsefemizi artık yenilemeye evrimleştirmeye ve kendine müslüman bir pozisyona getirmeye çalıştım. Karşıma çakallık çıktı. Ülke yönetimindeki diktatörlük de burada yetersiz kalmaya başladı. Evet parodi bir devletimiz var. Yine evet diktatörlük yetersiz kalıyo. Yuh amk. Neyse. Bunun üzerine biraz kara yordum ve çakallığa en çok yakışacak sistem olan çarlığı yönetim şeklimiz olarak belirlemeye kadar verdim.
Bütün bunları yapmam beni rahatlattı mı? Hayır. Getirdigim bir diğer değişim kendisine 'kadirin iti' diyen herkesi aynı zamanda evladım yapmamla ilgili. Ben bu kadar çocuğum olmasından gerçekten çok sıkıldım. Mevcut itlerimin itliği devam ediyor ama Mustafa, Şevket ve küçük manevi bebeğim Enes dışındaki evlatlarımı reddediyorum.
Bu gidişle itlik sistemini de bitirip devleti dağıtır mıyız yoksa zaten hayatımız bir parodi olduğu için devam eder miyiz bilemiyorum. Şu an tek bildiğim artık diktatör bir baba olmaktan sıkıldığım ve artık bir çar ve daha az çocuğun babası olduğumdur.
Gördüğünüz gibi hiç de iyi bi şey yapmıyomuşum. Kendimi avuttuğum gerçeğiyle yüzleşip burdan siktir olup gidiyorum.
Tabii ki hepinizi sevmiyorum. İyi geceler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)