Birisiyle konuşurken ya da selam verirken neden bunu büyük bir lütuf sunuyormuş gibi yapıyoruz. Çok büyük bi insan mıyız ya da karşımızdaki biz olmadan yaşayamıycak mı. Nedir bizdeki bu göt kalkıklığının sebebi. Ayrıca nedir bu her soru cümlesinin sonunda soru işareti aramak ya.
Neyin kuralcılığı bu. Neyin diktatörlüğü. Ya da neye karşı duruş. Neyin anarşikliği.
Noktalama işaretlerine ayar olduğumu bilenler bilir. En çok da noktaya ayar olurum. Ama ingilizcede en sevdiğim kelimeyi sorsanız 'point' derim. Hani merkez ya böyle. Nokta gibi ama değil.
Neyse siktirtmeyin şimdi noktanızı. Niye abi. Niye birisine selam verdiğimizde önümüzde diz çöküp kölemiz olmasını bekliyoruz. Niye milletin efendisi oluyoruz. İki dakka bi efendi olalım la. Adam olalım iki dakka. Neyin peşindeyiz oğlum biz. Niye dünyanın 'anchor point'i biziz.
Güzide gezegenimizi evrenin tam ortasında konumlandırmamızı anlıyorum. Çünkü evrenin nikahından hala bize galaksi ışıkları gelmeye devam ediyor. Daha tamamı gelmedi. Bi taraftan sınıra değmedik. E bu dünyanın bütün sınırlarını biliyoruz ama hala kendimizi merkeze niye koyuyoruz amına kodumun yerinde. Bütün evren bizim beynimizin etrafında dönüyormuş gibi geliyor belki ama beynimiz o evrenin içinde geziyor hacı abiler, dedim ve yerime sakince oturdum. Ulan kendi üstümden de konuştum, yapıyoruz dedim niye bu sessizlik oldu ki dedim. Rakımdan bi yudum aldım. Bi tane de beyaz leblebi koydum üstüne.
İsmet abiye baktım. Recep abiye baktım. Abim cafere baktım. Bi an heyecanlanıp kürek aradım. Ulan tam iki lafın belini kırıcaktık yine mi bozdum acaba mis gibi çalışan rakı masasını diye düşündüm.
İsmet abi kadehini kaptığı gibi ayağa kalktı ve dedi ki.
Haftaya efenim.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum falan yazınca güzel oluyor.