12 Ekim 2018 Cuma

Şakır Şakır Yağıyor Olması Gerek Bazen Yağmurun

Ruh halim belki doğuştan bilemiyorum. Hava bazen o kadar kapalı ve basık geliyor ki. Şakır şakır yağıyor olması gerekiyor yağmurun.

Hayır. Midemin bulanmasının bununla alakası olamaz. Üzerime gelen duvarların, 6 küsür doların... Tamam belki doların etkisi olabilir ama değil.

Dışarı iyi bakın. Şakır şakır yağıyor olması gerek yağmurun. Duyduğum bu seslerin, uykusuz sabahların başka açıklaması olamaz. Sirenler sussa anlardık aslında. İyi baktınız değil mi dışarı. Belki de çıkmamız gerek hissetmek için. Bazen incecik yağar çünkü yağmur. Ses çıkartır ama göremezsin. Kamerada mı? Kamerada zaten göremezsin yağmuru. Işıkla falan uğraşmak gerek şimdi yapay olması gerek bunun. Ben onu mu diyorum ayrıca. Şakır şakır yağıyor olması gerekiyor yağmurun.

Metroya girerken o kadar basıktı ki hava. Ne kadar metro kullanıyorum belli değil. Kimseye söylemeyin ama evimin metroya bir dakika mesafede olmasının ulaşımla hiç alakası yok. Yürümeyi çok severim ben.

O sabah yatağımdan kalkar kalkmaz doğruca metro durağına koştum. Aşağı indim ve treni beklemeye başladım. Nereye gideceğimi bilmiyorum yalnız. Öylece bekliyorum burda ve fakat belli ki gelmeyecek bu alet. Nasıl olacak acaba. İnternette okuduğum şeyleri aklıma getirmeye çalışıyorum. Buraya geldiğimde 11 dakika kalmıştı. Ben ne zamandır buradayım.

Metro duvarları üzerime yıkılacak gibi. Olsun lan. Dışarıda eriyip gitmekten iyidir sonuçta. Keşke aşağı inmeden son bi telefon konuşması yapsaydım. Bazen son olduğunu bildiğim konuşmaları yapmak çok zor geliyor. Ağlamaktan konuşamıyorum çünkü. Hadi beni geçtim de telefonun diğer tarafından niye ağlama hissi geliyor. Bunu yapamam ya... Yapabiliyorken yapmak gerekiyor değil mi? Derhal duraktan çıkıp telefona sarılmalıyım. Telefona sarılmak da ne ilginç lan. Aradığın kişiyi ne kadar sevdiğini belirtmenin en güzel söylenişi gibi.

Buraya geldiğimde 11 dakika kalmıştı. Merdivenlerden çıkarken kaç dakikadır içerde olduğumu hesaplamaya çalıştım. Sonuç üç. Söylenecek sözler için çok az zamanım var. Ve fakat söyleyecek o kadar şeyim var ki. Keşke bedenim de beynimin düşünceden düşünceye atladığı gibi mekandan mekana atlayabilseydi. Son sözler telefona değil de kişinin bizzat kendisine sarılarak söylenebilirdi bu durumda.

6 dakikalık salya sümük bir konuşmadan sonra durağa tekrar döndüm ve tam aşağı indiğim sırada metro geldi. Nereye gidiyor ki bu tren? Düşüncelerim beni alıp metroya koydu ama ayaklarım hareket etmiyor. Daha vakit olması lazım oysaki. Hem belki son olmaz diye yeterince konuşamadık ki telefonda. İnsanın kendisini vermesi gerek aslında biliyo musunuz? Hani "zamanın büsbütün dışındayım" çoğunlukla. Duvarlar bana öyle bakmayın abi. Zamanın bile dışında olan adamı içinize alamazsınız.

Kaç dakika kalmıştı aşağı indiğimde. Dışarda yağmur yağıyor muydu telefonla konuşmaya gittiğimde? Şakır şakır yağıyor olması gerekiyor çünkü, şu tünelin beni nasıl içine çektiğine baksanıza. Beni önce içinde kaybetmek sonra parçalamak istiyor. E zaten paramparça değil miyim ben bu neyin ısrarı. Bu anons yapan abla ne diyor. Böyle bir günde kim işe gider ki allah aşkına.

Ben nereye gidiyorum peki. Evden çıkarken her şeyi yanıma aldım mı? Telefonla konuştuğuma göre o var. Keşke biraz daha uzatsaydım konuşmayı be. Ama belki kurtuluruz diye böyle yaptık. Belki kurtuluşa ereriz diye cüzdan ve lens kutusu bile var. Kurtuluş zor onu geçelim de bi tane atkı olacaktı o nerde. Her şeyden önce atmıştım onu çantaya. Anons yapan abla ne demişti ki en son. Anonsu Ankara'dan yapıyolardır dimi. Çünkü buraya 30 saniye içinde bir atom bombası düşecek. Ben olsam işe gitmezdim bugün. Durak belki sığınak olabilir diye geldim buraya ama tekrar bi itirafta bulunacağım. Evimin metroya yakın olması tamamen ulaşımla ilgiliydi. Ama artık bi önemi kalmadı sanırım.

Yere oturup yeşil atkıyı kucağıma alıyorum. Sağ kolumla gözlerimi kapattığım sırada malum ışık yansıyor. Bombayla alakası yok ama duvarlar üzerime geliyor. Ağzımda Sefaköy'de yediğim peynirli pidenin tadı var şimdi. Siren sesleri yerini şok dalgasından çıkan gürültüye bırakırken ayağa kalkıyorum. Üzerime gelen şey her ne olursa olsun yolda olma vakti. Metro raylarının yerinde artık bi su kanalı var. Eskice ama bakınca bayıltacak kadar güzel olan tahta bir iskelede ayaklarım.

Kayıklardan bir tanesine binip kürek çekmek istiyorum sonsuzluğa. Ama az önce sarıldığım atkı koluma dolandı bırakmıyor. Hemen telefona sarılıyorum da vodafone sanırım burada çekmiyor. Belli ki sondan bi önceki sarılmaları çok iyi yapmak gerek.


Bazılarınızı daha çok seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum falan yazınca güzel oluyor.