Çatıya neden geldim lan ben diye içinden geçirirken kiremitlerin arasında bir şey fark etti. Şöyle bi kurcaladı ama oldukça büyük bir şeye benziyordu. Birkaç tane kiremiti yerinden kaldırdı. Ancak daha yerinden kaldırılması gereken çok fazla kiremit olduğunun da bilincindeydi.
Bugün neden böyle şeyler yaptığını bilmiyordu aslında. Zaten aklının bir köşesinde bu çatıda bulunuşunu sorgulamaya da devam ediyordu. Biraz meraktan biraz da can sıkıntısından diğer kiremitleri de kaldırmaya karar verdi. Bu sırada birkaç tanesini de yere düşürmüştü. Kimsenin görmemesini umarak çalışmaya devam etti ve üzerini açmakta olduğu şeyin dev bir afiş olduğunu anladı. Bir kol fotoğrafı vardı önünde; başı neresi kıçı neresi görmek için bütün kiremitleri kaldırması gerekiyordu. Ama dedim ya bir merak çökmüştü o gün üzerine ve kaldıracaktı. Yere birkaç kiremiti daha düşürdü. Ama devam ediyordu. En azından afişteki şahsın yüzünü görmeliydi.
Belki bir yazıya rastlarım diye çatının ucuna gitti. Orada uğraşırken bir şey oldu ve sıra halindeki kiremitleri aşağıya düşürdü. Kiremitlerden bir tanesi o anda oradan geçmekte olan Okan Bayülgen'in kafasına düştü. Artık ünlü birisi olabilirdi. "Okan Bayülgen'in Kafasına Kiremit Düşüren O Yaratık İşte Burada" şeklinde atılmış başlıkları görür gibiydi. Aldırış etmeden kiremitleri kaldırmaya devam etti ama ne bir yazıya ne de bir surata ulaşamadı henüz.
Aslında bugün yürümek istiyordu biraz. Çok fazla kalmayacaktı bu çatıda. Sadece birazcık yürüyecekti. Afiş bütün planları bozmuştu. Binayı yapan belli ki fena halde hayrandı o fotoğraftaki kolun sahibine. Birkaç kiremit daha kaldırdıktan sonra "kar" yazısına rastladı. Kiremiti bir kenara koyup karla ilgili düşünmeye başladı. Muhtemelen kelime sadece bu kadar değildi ama kar nasıl bir şey acaba diye uzunca düşündü. Hiç kar görmemişti ki. Büyükler hep beyaz ve soğuk bir şey olduğundan bahsederdi. Bulutlar da beyaz onlar da mı soğuk diye geçirdi içinden. Soğuk neydi ki dedi sonra. Onu da bilmiyordu. Sonra ne biliyorum ki diye düşünüp bildiği şeylerin bir listesini yapmaya karar verdi. Ama takip ettiği mizah dergilerinde kağıt çok pahalı cümlelerini okuduğu için hemen vazgeçti.
Bugün yürümek istiyordu sadece. Şu işi hemen bitirip yürümek istedi. Afişin bir ucunu gagasıyla sımsıkı tuttu ve kanat çırpmaya başladı. Kanat çırptıkça kiremitlerin bir bir döküldüğünü gördü. Daha da hızlandı. Bütün gücünü kullanıp afişi iyice kaldırdı. Afiş baş kısmından çatıya bağlanmıştı ama rüzgarın da etkisiyle üzerindeki kiremitleri fırlattı. Baş kısmından bağlı olmasa çoktan gökyüzünde süzülüyor olurdu. Gagası artık rüzgarın kuvvetine dayanamayacak gibi olunca afişi bıraktı. Şimdi ters dönüp binadan aşağıya sarkan afişi geri çevirip bakması gerekiyordu. Biraz dinlenmek icin artık olmayan çatıya tekrar kondu.
Gücünü toparlayınca gidip afişi çevirdi. "Yakarsa Dünyayı Garipler Yakar" yazan bir Müslüm Gürses afişiydi. Belli ki birisi Müslüm Gürses çatısı altında güvende hissediyordu. Ama o kendisini nasıl hissettiğini bilmiyordu. Ayrıca yangın neydi ki tam olarak... Güneye doğru yola çıkmıştı dağların başından. Bugün sadece birazcık yürümek istemişti oysaki.
Uçası hiç yoktu ama sırf kanatları var diye uçmaya başladı. Sadece birazcık yürüyecekti oysaki.
Bazılarınızı daha çok seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum falan yazınca güzel oluyor.