15 Eylül 2016 Perşembe

Ne Zaman Bunalıma Girsem Unutulmaz Maçlar Belgeselini İzlerim

"Ne zaman içimde büyük bir boşluk hissetsem, ne zaman galiba bu kez olmuycak lan, bala göte iyi geldik zaten bu günlere en iyisi siktir ediyim, en azından şimdilik eyyorlamam bu kadar olsun desem açarım Unutulmaz Maçlar belgeselini. 

İlk izlediğim zamanı hatırlıyorum. Bir arkadaşımda vardı. Boş cd ver çekeyim sana demişti. İlk başta anlamamış salavat getir pezevenk diyerekten arkadaşıma saldırmıştım. Ben nerden bileyim ordaki çekmek kelimesinin kopyalamak anlamına geldiğini. 

Sonraları kendime bir uğrak nokta haline getireceğim camında "boş cd bulunur" yazan dükkana dalıp şimdi arkadaşım bana bir belgesel verecek onun için boş cd istedi. Bi tane alabilir miyim dedim kibar bir dille. Ulan nerden biliyim ben belgesel kelimesinin porno yerine geçtiğini. Zaten ilk defa bir cd'ye dokunacağım. Heyecanla, sabırsızlıkla bekliyorum, o parıltısı, ışığa tutunca renk değiştirmesi büyük bir merak konusu bende. Dükkanda çalışan çocuk benim hayatıma renk katacak o nesneyi hazırlarken heyecanımın da yavaş yavaş dinmesiyle gözlerim etrafı görmeye başladı. Her yerde cd rafları, duvarlarda dev film afişleri. Hayatımın dönüm noktası şu an gerçekleşiyor diye düşündüm. O güne kadar video teknolojisine mağara duvarına yansıyan resimler olarak bakan ben. 

Ben yine de sana iki cd vereyim belki belgesel sığmaz dedi pis pis sırıtan dükkan çalışanı. Orada olay çıkaracak halim yoktu çünkü bi an önce seyretmeliydim şu belgeseli.

Ertesi gün yan komşum eskiyen vcd playerını bana hediye etti kendisi dvd player almış onda hem cd hem de dvd oynatılabiliyormuş. Cd playerı benim televizyona bağladık taktık komşumla Unutulmaz Maçlar 1 yazan cd'yi izlemeye başladık. Yavaştan da gaza geliyoruz 1 bitti taktık Unutulmaz Maçlar 2 yazanı tüylerimiz diken diken, hepsi sonucunu bildiğimiz maçlar ama bi şeyler kıpraşıyor içimizde coştukça coşuyoruz kendimizi kaybediyoruz. Arada Mehmet Ali Birand çıkıyor, müzede kupaların içinde dolaşıyor. Şu an tam hatırlamıyorum ama sanırım daha Uefa'yı kazandığımız yıla bile gelemeden ikinci cd de bitiyor. Komşumla birbirimize bakıyoruz. Lan diyor komşum nerde Unutulmaz Maçlar 3 cd'si. Yok diyorum. Komşumun gözleri doluyor.

Ertesi gün arkadaşıma soruyorum toplamda kaç cd ediyor bu belgesel diye 4 diyor. Bir yandan iyi ki cd satan bebe beni yanlış anlayıp iki cd vermiş diye seviniyorum. Bir yandan da şimdi mi söylenir lan pezevenk, tüylerimiz havada kaldı diyerekten arkadaşıma ver ediyorum küsküyü. 

Şimdi de bırakıyorum bu şimdiki zamanla anlatım işini geçiyorum geniş zamana. Çok saçma çünkü.

Demem o ki işin lütufla kimin nasıl hissettiğiyle alakası yok Akif'im. Sen yine ver selamını. Bırak olmuyorsa selamını alan lavuğa olmasın umut. Sen sırf benimle iki lafın belini kırabilmek için okulunu bırakmış, kumara başlamış, hayatı komple boşlamış bir insansın. Sen bari olmuyor mu lan acaba diye düşünme. Olmayacak şeyin peşine düşmezsin sen, bak yıllardır hayalini kurduğun şey oluyor, iki lafın belini kırıyoruz lan. Bırak kim seninle konuşurken sana büyük bir lütuf sunuyormuş gibi davranıyorsa davransın. Şüphesiz ki sen her şeyin en iyisin..."

İsmet abi dur yanlışlıkla Allah yaptın beni diye araya girdim. Birbirimize baktık. İsmet abi masadakilere baktı. Cafer abim bana baktı. Ben recep abiye baktım. Recep abi bana baktı, ismet abiye döndü. İsmet abi oturdu, rakıyı tazele dedi, konuşma boyunca içmeyip elinde tuttuğu için ısınmış. Rakıyı tazelerken abime baktım. Abim ismet abiye baktı. Recep abi bana baktı. Recep abiye baktım. O abime baktı. İsmet abi yeter dedi. Rakı bardağına baktım. İsmet abiye baktım. Ve ona dedim ki.

Haftaya efenim.

Bazılarınızı daha çok seviyorum.

9 Eylül 2016 Cuma

Nedir Bu Bizdeki Netice Kalkıklığının Şeysi

Birisiyle konuşurken ya da selam verirken neden bunu büyük bir lütuf sunuyormuş gibi yapıyoruz. Çok büyük bi insan mıyız ya da karşımızdaki biz olmadan yaşayamıycak mı. Nedir bizdeki bu göt kalkıklığının sebebi. Ayrıca nedir bu her soru cümlesinin sonunda soru işareti aramak ya. 

Neyin kuralcılığı bu. Neyin diktatörlüğü. Ya da neye karşı duruş. Neyin anarşikliği.

Noktalama işaretlerine ayar olduğumu bilenler bilir. En çok da noktaya ayar olurum. Ama ingilizcede en sevdiğim kelimeyi sorsanız 'point' derim. Hani merkez ya böyle. Nokta gibi ama değil. 

Neyse siktirtmeyin şimdi noktanızı. Niye abi. Niye birisine selam verdiğimizde önümüzde diz çöküp kölemiz olmasını bekliyoruz. Niye milletin efendisi oluyoruz. İki dakka bi efendi olalım la. Adam olalım iki dakka. Neyin peşindeyiz oğlum biz. Niye dünyanın 'anchor point'i biziz. 

Güzide gezegenimizi evrenin tam ortasında konumlandırmamızı anlıyorum. Çünkü evrenin nikahından hala bize galaksi ışıkları gelmeye devam ediyor. Daha tamamı gelmedi. Bi taraftan sınıra değmedik. E bu dünyanın bütün sınırlarını biliyoruz ama hala kendimizi merkeze niye koyuyoruz amına kodumun yerinde. Bütün evren bizim beynimizin etrafında dönüyormuş gibi geliyor belki ama beynimiz o evrenin içinde geziyor hacı abiler, dedim ve yerime sakince oturdum. Ulan kendi üstümden de konuştum, yapıyoruz dedim niye bu sessizlik oldu ki dedim. Rakımdan bi yudum aldım. Bi tane de beyaz leblebi koydum üstüne. 

İsmet abiye baktım. Recep abiye baktım. Abim cafere baktım. Bi an heyecanlanıp kürek aradım. Ulan tam iki lafın belini kırıcaktık yine mi bozdum acaba mis gibi çalışan rakı masasını diye düşündüm.

İsmet abi kadehini kaptığı gibi ayağa kalktı ve dedi ki.

Haftaya efenim.

Bazılarınızı daha çok seviyorum.

1 Eylül 2016 Perşembe

Karanlıktan Korkmamanın Verdiği Mutluluk 7

Geçmiş Bölümlerin Özeti: İsmim akif yaşım 36 en büyük hayat amacım kahveci ismet abiyle iki lafın belini kırmak. Bu iş için okulu bırakıp kahvenin bir numaralı adamı oldum. Kahvedeki ocak bir aydır bozuk sürekli küçük yangınlar çıkıyor. Bir sabah yine yangın çıktı. Yedek yangın tüpü bitince ben yangın tüpü almaya gittim. Dönüşte bindiğim otobüste onu gördüm. O benden önceki durakta indi o sırada yangın tüplerinden birisi otobüsün içinde patladı. İsmet ve recep abiler otobüsten tüpleri alıp yangını söndürmeye koştular. Geldiklerinde Recep abideki küreği gören şoför beni mi döveceeniz diyip bana saldırdı. Şoförle yuri boyka misali dövüşüp oradan kaçmayı başardım. Yangını söndürmekte olan ismet abiden çay isteyince recep abi kürekle bana saldırdı. Kürek yangın tüpünü patlatıp rokete çevirdi. Roketimle mahalle turu atarken O'nun bizim eve girmek üzere olduğunu gördüm. Yanına gittim abim çıktı. İsmet abiyle iki lafın belini kırmam için rakı sofrası kurmayı önerdi. Bu fikri kutlarken kahvenin ordan bir ses duyduk. Ses silah sesiydi oraya doğru koştuk. İsmet ve recep abilerin ocağa ateş ettiğini gördüm. Olaylar olaylar yaşadım en son ben de ateş edip karakola düştüm. Karakoldan salıverildim, koşarak mahalleye gittim. Milleti helva yerken görüp yine bi hallere girdim sonra yangından kalan kürekle kafama vurdular ve bayıldım.

Gözümü açtığımda hepinizin de tahmin edebileceği gibi kahvedeki favori masamın üzerindeydim. Ana ilk defa haftaya neler olacak laflarından biri gerçek oldu kesin bu işte bi şey var kesin bi pislik var diye düşünürken O'nu gördüm. Abim cafer de değil. Kahve tezgahının üstüne yerleştirilmekte olan öz bacanaklar marka yepis yeni bir ocak. Öz bacanaklar benim en sevdiğim markadır ama rahmetlinin de hatrını düşünerek yeni ocağa biraz mesafeli yaklaştım.

Ya sonra dedim ki koy amına neyin mesafesi bu ya. Öz bacanaklar ulan bu öz bacanaklar. Mesafe tanır mı. İnsan gidip baçanağına mesafeli yaklaşabilir mi. Dünyada bi enişteye bi de bacanağa gönül koyamaz, tavır yapamaz, mesafeli hiç duramazsın. Valla bacanak dediğin adam bugüne bugün... Amaan ne diyoduk. Ocakla hemen tanışıp kaynaştım. Biraz zorlasak burdan su kaynatmayla espri çıkar mı diye düşündüm. Çıkmayacağını çamaşır makinesinin sıkma hızında kabul edip masama oturdum o da ne. 


Lan bugün günlerden ne. Ben karakoldan ne zaman salıverildim. Allahım neler olur ya. Benim biraz kafamı dağıtmam lazım. Zaten bugün de ismet abiyle iki lafın belini kıramadım. Bir hışımla kahvenin önündeki boş sandalyelere yöneldim. 


Tabi herkes içerde, herkes rahat, herkes yangında yanacağıma güneşte yanarım diyip dışarda oturma kafasından sıyrılmış, içerde okey oynamayı, batak atmayı özlemiş. Bu dünyada kafamı dinleyebilecek en güzel yer, yalnızlığımın derinliklerinde kendimi bulabileceğim yegane mekan bu kahvenin önüdür kardeşim dedim heyecanlanıp. Bi de bağırdım bunu derken.


İsmet abi elinde oralet ile -evet evet oralet ile- geldi. Masama bıraktı hiçbir sey söylemedi.

Önümüzdeki cumartesi: acaba ismet abinin tavrı neydi. Yoksa adam tavır yapmadı da bizim akif gereksiz yere mi alındı la. Adam içeri de dönmedi ki. Acaba yine dayak mı yok canım lan yoksa iki lafın belini mi kıracaklar haftaya. Buraları takip edin. Malum cumartesiler miladi değil gadir bey takvimine göre.


Bazılarınızı daha çok seviyorum.