5 Mart 2019 Salı

Youtube Kanalı Açtım | Şehrimin Sesi



Yedim bi bok.

Videolarda ASMR başlığını kullanıyorum. Ama başlık tamamen pazarlama amaçlı aşağıyı okuyun asıl mevzuyu anlıycaksınız. 

Kanalı açmaktaki ilk amacım kendime bir ses deposu yaratmak. Malum bölümden mezunum ve yönetmenlik asıl mesleğim. Öğrenciyken yaptığım filmlerde telif kurallarına takılmadan ambiyans seslerine erişmek riskli olabiliyor. Hocalarımız da hep cebinizde bir kayıt cihazı olsun gittiğiniz yerlerde bir dakika kaydedin deyip dururdu. Ulan dedim madem, ben bunu neden daha uzun yapmıyorum. Hadi dedim yapayım.

İkinci amacım, kendimi yayınlanabilir hiçbir iş yapmıyor olarak görüşüm. Evet televizyonda yönetmenliğini yaptığım bir iş yayınlandı ama bu benim hayatımın bir parçası olamadı. Hayatımın her anında birlikte olabileceğim bir iş yaratmak istedim. Youtube’da bir şeyler yapıyor olmak istedim. İnanılmaz üşengeç biri olduğum için yapacağım işin kurguda beni hiç uğraştırmaması gerekiyordu. Çünkü gerçekten çok fazla kurgu yapıyorum ve yoruldum.

Tabii işi kendi içimde içselleştirmeden paylaşamazdım. Nasıl oldu bilmiyorum. Sokakta yürürken bir süre kulaklık takmadım. Öyle olunca şehrin sesini duymaya başladım. Sabahları işe giderken İstiklal’in başındaki “yara bantı, selpak ve ıslak mendil” satan dayıyı duydum. Uzun süre dayının sesi aklımdaydı, tonlaması çok hoştu lan. Bu bildiğin benim şehrimin sesiydi.

Hani bazen bir yerde durup kafanızı bile çevirmeden sadece beklersiniz. At gibi çalıştığım için o duruşlarımın ciddi oranda azaldığını fark ettim. En azından haftada bir 15 dakika hiçbir şey yapmadan tek bir noktaya kilitlenip sadece durmak fikri de çok hoş geldi.

Andre Bazin’den bir şeyler var aklımda, fotoğrafla ilgili söylediği şeyler. Fotoğrafik görüntünün nesnenin kendisi olduğunu söyler hani. Fotoğrafını çektiğimiz nesneyi zaman ve uzaydan soyutlamış oluruz. Fotoğrafını çektiğimiz andaki haliyle onun zamanını mumyalamış oluruz. Eskimesini engelleriz.

Zamanı mumyalamak okul yıllarımda da hep aklımdaydı. Tabii Bazin’in bu düşünceleri sadece fotoğraf içindi, sinema için aynı şeyleri söylemiyordu. Hayır söylese kaç yazar. Söylese ne yazar abi. Sinemayla ilgili ne dediğini hatırlayamayınca sinirlendim, kusura bakmayın. Sonra Tarkovsky denen adamın “Mühürlenmiş Zaman” adında bir kitabı vardı. Çok zor bir kitap, sakın okumayın, siktir edin.

‘Bu mühürlemek işi neci ola ki’ dedim kendi kendime. Uzun bir süre kalakaldım. Böyle cümle mi kurulur diye derin düşüncelere daldım. Her şeyi bir adım daha ileri götürmeyi severim. Genel olarak sorunlarla da biraz fazla uğraşırım. Madem dedim, ben dedim bu şehri dinlemeyi seviyorum. Kendi içimde buna isim de koymuşum. O zaman neden bu duygusallığımı dışa vurmuyorum ki. Dışa vurmak ayrı mı yazılıyor ya?

Şimdi size özet geliyor. Kanalın bütün içi dökülecek şimdi buraya. Bir ‘Shawshank Redemption’, bir ‘Eşkıya’ havası esecek. Ağlayacaksınız.


Geliyor.

Peçeteleri hazırlayın.


Şehrimde duyduğum sesleri mühürlemek istedim. Ekranda gördüğünüz saat ve tarih videonun yayınlandığı değil yaşandığı güne ait. Zamanı mühürlemekle ilgili takıntımı sizlerle paylaşıyorum. Aslında bu takıntı zamanın tamamen kendisiyle, mühürlemekle falan ilgisi yok ama o başka yazının konusu. Ses kayıtlarının tamamını kendim yapıyorum, dinlemekte olduğum şehri siz de dinleyin istiyorum. Duyduğum şeyleri siz de duyun. Belki bunları dinlerken benim o anda neler hissettiğimi düşüneceksiniz, belki kaydettiğim yerdeki bir anınız aklınıza gelecek kendi içinize dalacaksınız. Bilmiyorum. Ama siz biliyorsunuz ki ben oradayım. -Evet biraz da narsistim- Sesimi duymasanız da ben o anda oradayım ve sizinle aynı şeyleri duyuyorum. Fotoğraftaki mumyalama gibi de değil, tam tersi canlı ve yaşayan. Her seferinde yeniden canlanan. Yoksa sikmişim ASMR'ı.

Kanala da burayı dürtükleyerek abone olursanız sevinirim.


Bazılarınızı daha çok seviyorum.