Dünya sinema tarihi dersi için fuzuli olarak yaptığım ödevdir kendileri. Bu ödevin verilmesi ve iptal olmasında emeği geçen herkesin ayrı ayrı annesini sikeyim

Film
analizlerine başlamadan önce İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı hakkında bütün
filmlerde olan ve bahsetmeyi unutabileceğim bilgileri vereceğim. Öncelikle
filmlerde kullanılan oyuncular amatör ve yaptıkları hareketler doğal. Filmlerde
duyduğumuz bütün diyalog ve ortam sesleri sonradan eklenmiş yani dublaj yöntemi
kullanılmış. Filmler çok düşük bütçelerle savaşa çok yakın yıllarda hatta
bazıları savaş devam ederken çekilmiş. Bu nedenle filmlerde yıkık dökük
binalara rastlamak mümkün. Filmlerde kullanılan mekanlar da gerçek mekanlar.
Bütün filmlerde de kamera sokağa çıkmış. Kameranın sokağa çıkması ve kullanılan
doğal ışığın en önemli nedeni ise filmlerin olabildiğince gerçekçi ve belgesel
film niteliğinde verilmek istenmesi. Yine bu gerçekçiliği sağlamak için özel efektler
de asla kullanılmamış. Geçiş efekti olarak kullanılan wipe buna dahil edilmemelidir tabii ki. Filmlerin kurgusunda
herhangi bir standart dışı durum kullanılmamış, doğal kronolojik akışla filmler
ilerlemiş. Dönemine göre oldukça pahalı olan görsel efektlere ise yer
verilmemiş. Diyerek filmleri önce tek tek daha sonra da toplu olarak İtalyan
Yeni Gerçekçi Akımı'na göre analiz edeceğim.
_______________________________________________
Ladri di Biciclette - Bisiklet
Hırsızları
Film Vittorio de
Sica'nın en ünlü filmidir ve savaş sonrası İtalya'sında geçmektedir. İşsizliğin
yüksek olduğu bir ortamda bisiklet gerektiren bir iş bulan Antonio Ricci'nin
para kazanmak için verdiği mücadeleyi izliyoruz. Eski püskü dağınık evlerin
arasında geçen filmde Antonio Ricci ve ailesinin dramı bize sunuluyor. Film
çoğunlukla Antonio ve oğlu Bruno üzerinden akıyor fakat görmesek de filmin ana
unsuru tabii ki bisiklet. İtalyan Yeni Gerçekçi filmlerinin temel özelliği olan
toplumsal bakış açısı ve gerçekçiliği de Sica bize bir aile üzerinden sunuyor.
Halkın çektiği işsizlik derdi ve Antonio'nun iş bulduktan sonra '2 Yıl' daha
bekleyemeyeceğini söylemesi ve bisiklet alabilmek için çarşaflarını rehin
bırakmaları da halkın yaşadığı durumu
gözler önüne seriyor.
Filmde Vittorio de Sica İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı'nın
getirisi olarak amatör oyuncular kullanmıştır. Doğal ışıktan yararlanan de Sica
kurguda abartıya kaçmamıştır. Film Roma'ya tutulmuş bir ayna olarak
nitelendirilebilir. Kilise, karakol, genelev, lokanta, otobüs sıraları gibi
mekanların belgeselini izlemiş izlenimi yaşatmaktadır. Özellikle kilise
sahnesinde bir avukatın önlük takıp insanları tıraş etmesi, kayıp ihbarında
bulunduğu sırada Antonio'nun yanında polisin arkadaşına "sadece
bisiklet" demesi bize ülkedeki sosyal yapı ve mevcut durumu sunmaktadır.
Ayrıca lokantada Bruno'nun dönüp baktığı masayla ilgili babasının söyledikleri
de göz ardı edilemez.
Filmde toplumun
durumu aslında bu dememi sağlayan ve benim en çok dikkatimi çeken sahne ise
karısı Maria'nın gittiği falcıya gitmek zorunda kalan Antonio'nun durumudur.
Geçmişten gelen tarih bilgilerimde ülkelerin kötü bir gidişata sürüklendiği
dönemlerde halk falcılara kahinlere gitmektedir. Hatta Osmanlı Devleti'nin bir
döneminde ülke yöneticileri bile falcılarla içli dışlı olmuş ve büyük
sıkıntılar bitmek bilmemiştir. Sadece Antonio'nun falcı kadına gittiği sahne
üzerinden bile bölgede zor ve sıkıntılı bir dönem yaşandığını söyleyebilirim.
Vittorio de Sica'nın Ladri
di Biciclette'si İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı'nın en çok bilinen eseridir.
Sosyal yapıya tutulmuş bir ayna, bir belgeseldir. Sokak çekimleri, kameranın
özgür olması, filmin düşük bütçeli olması, amatör oyuncuların yaptığı doğaçlama
oyunculuk (Bruno'nun yağmur yağarken düştüğü sahnede üzerini silkeleme şekli
gibi - buraya gif gelirdi de dev üşendim ödeve de sinirliyim zaten), hümanist ve toplumcu bakış açısı gibi özelliklerle Bisiklet Hırsızları Yeni Gerçekçilik Akımı'nı oldukça
yansıtmaktadır. Film üstüne yazıp yazıp bitiremeyeceğim unsurlar taşıyor fakat
derdimi anlattığımı düşünüp bir başka filme geçiyorum. :)
_______________________________________________
Ossessione
- Tutku
Ossessione Luchino
Visconti'nin ilk sinema filmidir. Film henüz savaş devam ederken ve Mussolini
İtalya'nın başındayken çekilmiştir. Bu durum da filmin başına talihsiz
olayların gelmesine neden olmuştur. Bu film merkezine bir toplumsal meseleyi
almamıştır. Ama yine de yasaklanmayı başarmıştır. Merkezinde bir yasak aşk ve
bir suç vardır. Bu da filmin yasaklanmasına yetmiş de artmıştır çünkü 'kutsal
aile' kavramı yerle bir edilmiştir. Fakat yaşanan tüm bu olaylar karnı aç, bir
yerden bir yere seyahat eden ve 'ne iş olsa yapan' bir adamın başından geçiyor.
Buradan kaptığımız sınıfsal vurgu ve toplumsallığa bir de kameraların sokağa
çıkması, gerçekçi oyunculuk, düşük bütçe ve gerçek dekor gibi Yeni Gerçekçi
unsurları da ekleyince karşımıza akıma uygun bir film çıkıyor. Ayrıca film akımın
ilk filmi olarak kabul edilmekte bu da filmde Yeni Gerçekçi Akımı'nın bütün
özelliklerini aramaya hakkımız olmadığı anlamına gelmektedir. Çünkü bir akımın
oluşması ilk örneklerin üzerine eklemeler yapılarak gerçekleşir.
Filmde kullanılan uzun planlar, olayın akışına
bırakılması, bir bölgeyi olduğu gibi yansıtma işlevi görmektedir ama filme
belgesel film dememiz için yeterli değildir.
Bu film hakkında bir önceki film kadar yazacak çok
şeyimin olmaması nedeniyle mutsuzum. Çünkü yasak bir aşk uğruna işlenen suç ve
alttan verilen sınıfsal çatışma mesajı dışında pek bir şey dikkatimi çekmedi. Yine
filmde kullanılan doğal ışık ve kurgu da akımın gerekliliği olarak bize
sunuldu. Filmde verilen cinsel özgürlük mesajını da akımın toplumcu ve özgürlükçü yapısına ekleyip savaş üçlemesine
geçiyorum.
_______________________________________________
Roma, Citta Aperta - Roma Açık Şehir
Roberto
Rosellini'nin savaş üçlemesinin ilk filmi olan Roma, Citta Aperta Roma'daki işgalin bitmek üzere olduğu dönemde
çekilmiştir. Savaşın sıcaklığını ve buhranı üzerinde taşıyan film bize hem
savaş psikolojisini hem de insanların yaşadığı zorlukları yansıtmaktadır.
İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı'nın öncü filmlerinden olan Roma, Citta Aperta oyuncuların büyük
çoğunluğunun amatör olması, doğal ışık kullanımı hatta doğal ışık kaynağı olan
güneşin vurgusu, kamera hareketlerindeki özgürlük, yıkık dökük binaların
arasında yapılan çekimlerin sağladığı gerçeklikle bir belgesel izlenimi
oluşturuyor.
Öncelikle film daha başlarken yapılan açıklama yazısında
"işgal sırasında yaşanılan olaylardan esinlenilse de hayal ürünüdür"
ve "gerçekle film arasında yaşanılan çakışmalar rastlantısaldır"
cümleleri gerçeğin olabildiğince yansıtıldığını anlatıyor. Filmin sonunda
direnişin başarıyla sonuçlanması gibi klasik bir dramatik öykünün olmaması da
bir belgesel film izlediğimiz fikrine kapılmamı sağlıyor. Filmin sonunda
çocuklar ıslık çalarken bombalarını, silahlarını kullanıp rahibi kurtarmasından
ve olayın kahramanlık hikayesine dönüşmesinden çok korktum. Rahibin açılan ilk
ateşten sonra ölmemesi ve sonrasında komutanın canice vurmasıyla işte bir
belgesel izledik dedim.
Toplumsal soruna değinilen, savaşın kötülüğünü belirten
önemli bir nokta ise insanların fırını
yağmalamalarıydı. Hatta fırından aldığı yiyeceği bir askere veren Pina'ya
askerin verdiği "almamam gerekiyordu ama çok açım" ifadesi durumu
açıkça özetliyor.
Yapılan işkence sahnelerindeki gerçeklik hissi, işkence
sırasında insanların tutumu ve "üstün ırk" terimine yapılan eleştiri
de filmin toplumsallığına katkı sağlıyor. Özgürlük peşindeki insanların verdiği mücadeleyi duygulara da
ağırlık vererek çok başarılı bir anlatım ortaya çıkarılmış.
Bu film için seslerin dublajla eklendiğini özellikle
belirtmek isterim. Çünkü film Roma henüz işgal altındayken gizli saklı, sessiz
sessiz çekilmeye başlamıştır.
Kadrajlamadaki belgesel havası, özgür kamera hareketleri,
basit ve doğal kurgusuyla bize direniş içindeki insanların verdiği mücadeleyi
olabildiğince 'gerçek' bir biçimde aktaran Rome,
Citta Aperta akımın en önemli filmlerindendir diyebilirim.
_______________________________________________
Paisa' - Hemşo
Roberto Rosellini'nin
savaş üçlemesinin ikinci filmi olan Paisa'
birbirinden bağımsız parçalardan oluşuyor. Her parçanın önüne eklenmiş
tanıtıcı, açıklayıcı, haber niteliğindeki görüntülerin ardından, yaratılmış ve
yaşanmış olması çok büyük olasılık taşıyan olaylar verilmiş. Yaratılan bu
belgesel havası bütün film boyunca devam ediyor. Yalın bir anlatımla ve yine
bütün Yeni Gerçekçi filmlerde olduğu gibi amatör oyuncularla toplumsal bir film
çıkarılmış.
Daha başlar başlamaz
verdiği belgesel havasıyla akımın etkisini hemen hissettiren filmde
anlatımdaki mesaj vermeye yönelik yapı dikkat çekiyor. Filmde mesajın birden
fazla olay üzerinden anlatılması ve toplumcu bakış açısıyla verilmesi de
yönetmenin niyetini açıkça belli ediyor. Yıkık dökük harabeler arasında koşuşturan
halkın durumu olağan gerçekliğiyle gözler önüne seriliyor. Botlarını çalan bir
çocuğun yaşadığı yere giden siyahi asker Joe da oradaki insanların durumu
karşısında dehşete kapılıyor.
Filmin her parçasında farklı bir mesaj farklı bir olay
oluşu da insanı tutmaya yetiyor. Bir bölümde oğlunu soran bir anne, bir bölümde
askerlere görünmeden bir yerlere gitmeye çalışan iki insanın camdan bakışı,
muhtemelen emekli bir binbaşının başına güneş geçmemesi için miğferini
istemesi, nehre adeta bir etiket yapıştırılarak atılmış gerilla cesedi gibi insanı derinden etkileyen dramatik olaylar
zinciri. Dramatik olaylar zinciri dediysem olaylar Hollywood'un klasik
anlatısındaki gibi başlayıp, yükselip, çözülmüyor. Olaya ortasından girip, iyi
ya da kötü sonucunu göremeden çıktığımız oluyor. Filmin birbirinden bağımsız
altı parça halinde işlenmesi zaten klasik bir dramatik yapısının olmadığını
bize gösteriyor. Filmin kurgusu da çok fazla karmaşa, algılanması zor bir durum
yaratmadan hatta olayın öncesinde haber görüntüsü şeklinde bir açıklama
sunularak yapılmış.
İkinci Dünya Savaşı'nın 1943-1944 yıllarında İtalya'nın
bazı bölgelerinde yaşananların belgeseli olan film; hümanist bir bakış
açısıyla, yıkık dökük binalar arasında, sokakta, çoğunlukla profesyonel olmayan
oyuncularla ve düşük bir bütçeyle çekilmiştir. İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı'nın
hemen hemen bütün özelliklerini taşımaktadır.
_______________________________________________
Germania, Anno Zero -Almanya, Sıfır Yılı
Roberto Rosellini'nin savaş üçlemesinin son filmi olan Germania, Anno Zero 2. Dünya Savaşı'nın
en çok yıkım yaptığı Almanya'da 'sıfır yılı'nda geçmektedir. Savaşın bıraktığı
yükün altından kalkmaya çalışan bir ailenin hikayesini anlatan filmde, ailenin
bütün yükünü üstlenen bir çocuğun psikolojisi de oldukça güzel yansıtılmıştır.
Germenia, Anno Zero
savaşın darmaduman ettiği, harabeye dönüştürdüğü Berlin'de gerçek mekanlarda çekilmiştir. Savaş sonrası
dönemin yaşam koşullarını anlatan bir belgesel niteliği taşıyan film duygulara
olabildiğince vurgu yapmaktadır. Yeni Gerçekçi Akımın önemli filmlerinden olan Germanio, Anno Zero akımın hemen hemen
bütün izlerini de üzerinde taşımaktadır. Filmin anlatımındaki hümanist bakış
açısı, kameraların olabildiğince özgür oluşu ve bu özgürlükle sürekli sağa sola
dönerek verilen diyaloglu uzun planlar adeta insana orada bulunan üçüncü bir
kişiymiş hissi vermektedir. Yine profesyonel olmayan oyunculara da yer verilen
film düşük bir bütçeyle çekilmiştir. Filmin kurgusu da akımın bir gerekliliği
olarak basit ve akıcı bir şekilde yapılmıştır.
Halkım durumunu en iyi yansıttığını düşündüğüm sahneler
ölmüş bir attan et parçası koparmak için birbiriyle savaşan ve araçlardan düşen
kömür parçalarını toplayan insanları örnek verebilirim.
Filmin asıl anlatmak istediği konu ise bir çocuğun
savaştan nasıl etkileneceğidir. Rosellini de zaten bu filmi oğluna ithaf
etmiştir. Edmund henüz bir çocuk olmasına rağmen savaşın vurduğu darbeyle
olabildiğince olgun davranmaya çalışmaktadır. Ama eski öğretmeninin
söylediklerinden etkilenip babasını öldürmesi ve bu olaydan sonra girdiği
eğlenme çabaları tekrar çocukluğa döndüğünü göstermektedir. Çocukların oynadığı topa iş olması, yolda
yürürken sekerek gitmesi, girdiği harabe binada kazık gibi çakılmış koca bir
demiri kaydırak olarak kullanması da buna örnektir. Ve sonrasında olanların
yükünü taşıyamayıp intihar etmesi.
Bu film hakkında aslında yazılıp çizilecek çok şey
olabilir. Ama bence bu film izlendikten sonra susulmalıdır çünkü bir çocuk.
Verilen temel bilgi çok faza değişmeyeceği ve İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı'yla
olan bağlantısını da kurduğumu düşünüyorum.
_______________________________________________
Genel Değerlendirme
Roberto Rosellini savaş üçlemesinin ilk iki filmini
İtalya, son filmini ise Almanya'da çekmiştir. Üçlemenin tamamı belgesel olarak
nitelendirilebilecek içeriktedir. Filmlerin bu kadar gerçekçi ve iyi olması da
tamamen gerçek mekanlarda çekilmiş olmasıdır. Bisiklet Hırsızları da savaş üçlemesi gibi belgesel niteliği
taşımaktadır. Fakat aynı şey Tutku
için çok fazla söylenemez. Savaş üçlemesinin tam anlamıyla belgesel
denilebilecek filmi ise gerek parçalara bölünüp birden fazla olayın aktarılmak
istenmesi, gerekse her parçasından önce çıkan açıklama niteliğindeki gerçek
savaş görüntüleriyle Hemşo'dur. Roma, Açık Şehir ve Almanya, Sıfır Yılı filmlerinde belirli insanların üzerine
odaklanarak olay İtalya ve Almanya'da sırasıyla anlatılmıştır. Filmlerin
tamamında kullanılan oyuncuların büyük bir kısmını gerçek insanlar
oluşturmaktadır. Bu da gerçek mekanlarda, gerçek insanlarla çekilen bu
filmlerin İtalyan Yeni Gerçekçi olmasına sonuna kadar hizmet etmektedir. Tutku dışındaki bütün filmlerde net
olarak verilen toplumsal mesajlar göze çarpmaktadır. Tutku filminde bu mesaj yasak aşk temasının altında kalmıştır.
Filmlerin hepsinde kameralar özgürce hareket edebilmiş,
sokağa çıkmış, halkın arasına inmiştir. Sokak çekimlerinde şartların uygun
olduğu her durumda doğal ışık kullanılmıştır. Kameraların dışarı çıkıp gerçek
halkın arasına inmesi de bütün filmlerin olabildiğince gerçekçi olmasını
sağlamıştır.
Filmlerin tamamında yıkılmış binalara rastlıyoruz bunun
nedeni de zaten 2. Dünya Savaşı. Dünya Savaşı sadece yıkık binaların değil,
aynı zamanda akımın doğuşunun nedenidir.
Filmlerin tamamı düşük bütçelerle çekilmiştir.
Hollywood'un klasik anlatısına 'karşı' bir duruştur. Hollywood bir gerçek
yaratırken İtalyan Yeni Gerçekçi Akımı'ndan çıkan filmler gerçeği
yansıtmaktadır.
Filmlerle ve İtalyan Yeni Gerçekçiliğiyle ilgili kesmek
istediğim ahkam şimdilik bu kadar. Saygılar efenim. :)